Dağların arasında doğanın kucağında

Kastamonu, nedense sonbaharla özdeşleşen bir rota. Kastamonu'yu sonbaharda anmak gibi bir alışkanlığım olmuş benim de. Oysaki ilkbaharı bir başka güzelmiş, yazı bir başka... Küre ve Ilgaz dağları arasında kalan kentin yüksek kesimlerinde kendinizi İsviçre Alpleri'nde gibi hissedebilirsiniz ama şehri sadece zengin doğasıyla anmak da haksızlık. Bu nedenle önce merkezde, tarihe doğru bir gezintiyle başlayalım yolculuğumuza.Kent merkezine hâkim iki tepenin birinde tarihi kale, diğerindeyse saat kulesi var. Şehri kuşbakışı izlemek için bir tepeyi seçip tırmanmanız gerekiyor. Kale, 12'nci yüzyıla kadar uzanan bir geçmişe sahip ama ne yazık ki ilk halinden günümüze sadece iç kale kısmı kalmış.Candaroğulları döneminde yapılan yenilemelerle bugünkü görüntüsüne kavuştuğundan bir Bizans yapısından çok Türk mimari özelliklerine sahip. İçinde sarnıçlar, zindan, kaçış tünelleri ve Bayraklı Sultan Türbesi var. 1885 yılından kalma saat kulesine çıktığınızda, şehir manzarasına karşı çayınızı yudumlayabileceğiniz bir de teras bulacaksınız. 10 metreden dökülen Ilıca ŞelalesiDevrime şahitlik edin Şapka Devrimi'ne sahne olan Kastamonu'da o günlere şahit olmak için yolunuzu Arkeoloji Müzesi'ne çevirin. Helenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait çeşitli eşya ve sanatsal objelerin sergilendiği müzeye 1917'de İttihat ve Terakki Kulübü olarak inşa edilen bina ev sahipliği yapıyor. Müzedeki bir bölüm 'Atatürk Salonu' olarak düzenlenmiş. Salonda o günlere ait fotoğrafları ve Atatürk'ün Kastamonu gezisinde kullandığı çeşitli eşyayı görebilirsiniz. Hükümet Konağı'nın altındaki, Türkiye'nin ilk Kent Tarihi Müzesi'ni de ziyaret edin. Müzede şehrin yakın tarihine şahitlik edeceksiniz. Kastamonu'nun tarihi evlerinden bahsetmeden olmaz. Kentte, başta İnebolu, Taşköprü ve Tosya olmak üzere ilçelere dağılmış 1.400'den fazla tarihi konak mevcut. Bu konakların 600 kadarı şehir merkezinde. Sokaklarda eski evlerin arasında dolaşırken kentin tarih boyunca süregelen kültürel çeşitliliğinin izlerini göreceksiniz. Şehir merkezinde 600 tane tarihi konak varManevi duraklar da var 19'uncu yüzyıl sonlarında yapılan Liva Paşa Konağı'ysa 1997 yılından bu yana Etnografya Müzesi olarak kullanılıyor. Kastamonu'ya özgü el sanatlarından günlük yaşam hallerine geleneklerin yansımalarını müzede görebilirsiniz. Kendinizi yüzyıllar öncesinde gibi hissetmeniz için tüm inceliklerin düşünüldüğü detayların arasında, şimdiki zamanla vedalaşmamak elde değil. Oldukça etkileyici camiler de göreceksiniz Kastamonu'da. Şehrin en eski camisi olan Atabey Gazi Camisi 1273 yılında yapılmış. Halk arasında Kırk Direkli Cami olarak da bilinen yapıyı 40 direğe oturtulmuş ahşap bir tavan örtüyor. 1506 yılında dönemin kadısı için inşa edilen Nasrullah Camisi'nin ön cephesi, ibadet etmeye gidenler ve güvercinlerle daima dolu olan muhteşem bir çifte şadırvanla süslenmiş. Bulunduğu meydanda yöresel ürünler alabileceğiniz dükkânlar da var. Kalenin geçmişi 12'nci yüzyıla uzanıyorBiraz ileride camiyle aynı adı taşıyan köprüyü de görmeyi ihmal etmeyin. 1475'ten kalma İsmail Bey Camisi Külliyesi'nin han ve medresesi el sanatları atölyelerine çevrilmiş. Kalenin tam altındaki tepeye 1547 yılında kurulan Yakup Ağa Camisi, Kanuni Sultan Süleyman'ın saltanatı sırasında inşa edilmiş. Vitraylarıyla ünlü, 1571 yılından yadigâr Sinan Bey Camisi'nin banisi hakkında herhangi bir belge bulunmuyor ama Koca Sinan Paşa lakaplı ve hayır eserleriyle ünlü devlet adamının yaptırmış olması en kuvvetli ihtimal. Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi'ne her gün zemzem kadar tatlı olduğu söylenen suyundan içmek için giden çok sayıda insan var. Daday yakınlarındaki Kasaba Köyü'nün muhteşem Mahmutbey Camisi'ni de listenize alın. Dışarıdan oldukça alelade görünse de içine girdiğinizde büyüleneceksiniz. Harikulade ahşap çatısı, sütunları ve galerisiyle hiç çivi kullanmadan inşa edilen bu olağanüstü yapı, kirişler boyunca devam eden ve galeriyi süsleyen ustalıkla işlenmiş geometrik şekilleriyle Türkiye'de başka hiçbir yerde denk gelemeyeceğiniz özelliklere sahip. 1366 yılında Candaroğulları döneminde yaptırılan cami, 2014'te UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne alındı. Kırk Direkli CamiSeçkin milli park Toplam büyüklüğü 172 bin 119 hektar olan Kastamonu- Bartın Küre Dağları Milli Parkı, ender bulunan doğal alanlardan biri olduğu için 2000 yılında 'Milli Park' statüsünde korumaya alınmıştı. İki yıl sonra da Panpark ilan edildi, yani Avrupa Seçkin Milli Parklar Ağı'na kabul edildi. Türkiye'nin ilk, Avrupa'nınsa 13'üncü panparkı. Ormanda 157 endemik bitki türü yaşıyor fakat bunların 3'te 1'i yok olma tehlikesi altında. 'Sıcak nokta' kabul edilen Küre Dağları Milli Parkı ülkemizde korunması gereken 9, Avrupa'da korunması gereken 100 sıcak orman noktasından biri. Pınarbaşı Köyü'nü geçtikten sonra milli parka giriyorsunuz. Tabela sistemi güzel düzenlenmiş. Yollar doğa şartları gereği bazen biraz bozulmuş olsa da genel olarak ulaşım rahat. Ama buraya bütün bir gününüzü ayırmanızı öneririm. Çünkü nereye gitmeyi tercih ederseniz edin doğanın büyüsüne kapılıp zamanın nasıl geçtiğini unutacaksınız. Küre Dağları Milli Parkı içindeki 12 kilometrelik Valla Kanyonu, 800 metre ile dünyanın en derin ikinci kanyonu olma unvanına