Sevgisizlik öldürüyor!

1944 yılında 40 yeni doğmuş bebekle bir deney yapılıyor. Bebekler iki gruba ayrılıyor. İlk grup kontrol grubu oluyor. Bakıcıları onları düzenli şekilde besliyor, bezlerini değiştiriyor, ancak gereğinden fazla dokunmuyor, göz teması kurmuyor ve iletişime geçmiyor. Bebeklerin bütün fiziksel ihtiyaçları eksiksiz karşılanıyor ve hiçbir bebek hastalanmıyor. Ancak 4 ay sonra bebeklerin yarısı, hiçbir fizyolojik sebep olmaksızın ölüyor. Ölen bebeklerin hepsi, ölümlerinden önce 'vazgeçme' evresine girer; bakıcılarının ilgisini çekmeye çalışmaktan, ses çıkarmaktan, hareket etmekten ve hatta ağlamaktan bile vazgeçerler. Bu evrenin hemen ardından da ölürler. Çalışma daha fazla kayıp vermemek için hemen kesilir. Bu 20 bebekten 'vazgeçme' evresine girip henüz ölmeyenler, derhal normal bir aile ortamına alınır, ancak bir müddet sonra onlar da ölür Hekimlerin denetimindeki bir yetimhanede çok sayıda bebeğin daha büyümeden ölmesi, yönetimin dikkatini çeker. Bakımları, gıdaları ve temizlik koşulları, varoşlarda yaşayan çocuklardan daha iyi olduğu halde bu yetimhanedeki bebekler, neden yetersiz gıda alan ve pis koşullarda yetişen çocuklardan daha fazla hastalığa yakalanıyor ve ölüyordur Durumu araştıran psikologlar, yetimhanede her bir çocuk bakıcısına 15 bebek düştüğünü görür. Çocuk bakıcıları çocukları beslemeye ve onların fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaya o kadar çok zaman harcıyordur ki, onlarla duygusal bağ kuracak, onları sevecek zamanları kalmaz! Psikologlar çocukları dört gruba ayırır. Birinci grupta her bakıcıya 3, ikinci grupta 6, üçüncü grupta 9 ve dördüncü grupta 12 çocuk verilir. Bakıcılar besleme ve bez değiştirme işlerini bitirdikten sonra geri kalan zamanlarını çocukları kucaklayarak, onları öpüp koklayarak zaman geçirir. Bu uygulama birkaç yıl devam eder. Bu sürenin sonunda araştırmacı psikologlar şu sonuca varır: En çok dokunulan birinci grupta en az, en az dokunulan dördüncü grupta ise en çok hastalık ve ölüm ortaya çıkar. Dokunulan