Siyaset sanatı; güneş altında bronzlaşmış gölgesine faydası olmayan vekil istemiyoruz

Siyaset ve yönetim sanatı denilince aklımıza ilk sırada Sn. Erdoğan geliyor. Zira siyaset ve sanatın muhalif bir çizgide kesiştiğini unutmayalım. Siyaset oligarkları bir yaptırım merkezidir. Sanat, toplumları sosyo-kültürel kodlara birleştiren kültür fikridir. Bu da siyaset ve sanat arasındaki farklılıktır. Bu noktada siyaseti de, sanatı da bu farklılıklara rağmen yönetme becerisi de bambaşka bir yetenek gerektirir. Bu anlamda Sn. Erdoğan'ın başarısı, tüm dünyaya ispatlanmıştır. Üniter yapısı itibarıyla Türkiye'nin etnik sosyolojisi Türk, Kürt, Zaza, Çerkes, Moğti, Alevi, Sünni, Rum vs. derken oldukça kalabalık ve çeşitlidir. Kültürü, sanatı derken sinemasının dahi bu denli çeşitli olmasının nedeni budur. Bu anlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yetiştiği mahalle ve kuşağının sancıları da tarihe acı veya tatlı kaydolmuştur. Sn. Erdoğan'ın da yetiştiği bu sancılı kuşak, Erdoğan'ın adını tarihe yazdırmasına vesile olmuştur. Azmin zaferini gördüğümüz bu hikayede gerektiğinde simit satan, gerektiğinde de kefeniyle yola çıkan bir Erdoğan'a şahitlik etti bu halk İşte Sn. Erdoğan'ı siyaset ve sanat noktasında ayrıcalıklı kılan da bu duruşudur. Siyasetini bir sanat gibi nakış nakış işlemiştir. Sanatçı gibi siyasetçi dediğimizde bazı okurlarımızın aklına rahmetli Erbakan gelebilir veya Sn. Özal'dan bahsedebilir. Ancak eylemleri ve söylemleriyle 2001'den bu yana önemli bir mesafe kateden AK Parti'nin