Marksist, Leninist, Şovenistler, Kürtlerin hamisi olabilir mi

Marksist ve Leninist ambarından beslenen sözüm onlara bazı Kürt'çük hareketler hep bir güvenlik ve ayrıştırıcı bariyerden beslendiğini biliyoruz. Bu bariyerler sadece devlet katından veya Türk toplumundan kaynaklı bariyerler değildir. Aynı zamanda Kürtler adına sözde hareket ettiğini söyleyen çevrelerden de kaynaklı bariyerlerdir. Özellikle sözde Kürtlük iddiasında bulunan çevrelerin kendilerine tabi olmayan, Kürtler tarafından bu tür meselelerin konuşulmasından duydukları rahatsızlık ile ötekileştirilmiştir, sözüm ona kendini Kürtler adına önder gören bu azgınlık hileyle yönlendirme ve eylemler adına öncü olarak görmektedir. Oysa bunlar marjinal azınlık olup, Kürtleri kullanan, sistem içinde düşman oluşturmaya çalışan Kürt düşmanlığıdır. Tam da bu manada DEMBİR- DER Genel Başkanımız Sn. Mehmet Metiner'in tarihi bir misyon üstlendiğini görmekteyiz. Sn. Mehmet Metiner'in bu körlüğe ve olup bitenlere karşı mazlum bir millet olan Kürtlerin vicdani sesi olduğunu görmekteyiz. Türkiye'de azgın azınlığın biçimlendirdiği Kürtler değil, aidiyet ve toplumsal uzlaşma adına Kürtleri davet eden bir anlayışın hakim olması adına Mehmet Metiner ateşten bir gömlek giymiştir. Azgın azınlık ve Kürtçülük adına sahnede bulunan bazı statükocu siyaset baronlarının Kürt kanından beslenmesi Kürtlere yapılabilecek en büyük ihanettir. Yabancı akım baronların sosyalist akımı adı altında nasıl Kürt kanını döktüklerini yakın tarihimiz açısından önemle incelenmesi gereklidir. Beyaz Kürtlerin kandan beslendiğini biliyoruz, istiyorlar ki Kürtler adına kendilerinden başka kimse konuşmasın, Kürtlerin taleplerinin sözcülüğünü de kimse yapmasın. Bütün bu karanlık ve ikiyüzlü geçmişe dur diyen bir kuruluş var. Adı da, DEMBİR-DER'dir. Genel başkanı Sn. Mehmet Metiner'dir. Demokrasi ve Kürtler önemli bir tanımlamaya tabi tutulmalıdır. Kürtlerin tarih ve sosyolojisinden günümüze aktarılan bilgi ve kaynaklar ciddi bir arşive sahiptir, bu arşivler kadim bir yapının kök salmış geçmişinden geldiğinin açık örneğidir. Kürtler ve aidiyet kavramına bakıldığına ümmettin yetim evlatları olarak gürülse de, gerçeklerin olduğu kadar inkarcı bir politikadan beslenen azgın azınlığın ve karanlıktan beslenen odakların kurbanı olarak ihmal edilmişlerdir. 1925 yılında kurulan düzen üzerinden inkârcı ceberut bir anlayışın, Kürtlere ağır bedeler ödettiğini biliyoruz. Bütün bu olup bitenlere karşın, inkârcı yaklaşım daha sonrasından gelen baskıcı milli şeflik rejimi Kürtlerde ağır travmalara neden olduğunu tarih bizlere not ettirmiştir. Hani dedim ya Kürtlerin kadim tarihi sosyolojisi, Kürtlerin İslâm