Alevileri tanımak için Kerbela'yı bilmek gerek

İslam coğrafyasında M.S. 680 yılının sonlarına doğru vuku bulan "Kerbela olayında" Hz. Muhammed Resulullah Efendimiz Aleyhisselam'ın soyundan gelen Ehl-i Beyt'in varis evladını şehit eden Muaviye oğlu Yezid arasındaki ilişkiler bilinmektedir. Bu hadiseyle birlikte Ehl-i Beyt arasına fitne tohumlarının ekilmesine sebep olunduğu da tarihe yansıyanlar arasındadır. Asırlardır İmâm Hüseyin aşkıyla yanıp tutuşan cânlar, Maktel-i Hüseyin, Kenzü'l- Mesâib (Kumru), Matemiyye, Muharremiyye, Sakînâme (Kerbela'da Ehl-i Beyt'in çektiği susuzluk anlatılmaktadır) ve Mersiye'lerin beyitlerini, onun katledilmesinden dolayı duydukları acı nedeniyle gözyaşı içerisinde okumuş ve dinlemişlerdir. Bugün Alevi diye adlandırdığımız Bektaşî geleneği, şu isimler üzerinden tanımlanmaktadır; Hölmek, Kızılbaş, Şadiyan, Şia, Loliyan Bektaşî geleneği, Türkistan coğrafyasında Hoca Ahmet Yesevi, Anadolu'da Tapduk Emre, Yunus Emre ve Mevlana Celaleddin Rumi gibi isimler ile yaşatılmaktadır. Yine Anadolu coğrafyasında ise tekkeler, zaviyeler, "derviş" olarak adlandırılan dini önderler eşliğinde tasavvuf anlayışıyla İslamiyet'in yayılmasında önemli bir rol oynamıştı. İslamiyeti Ehl-i Beyt'ten öğrenen ve uygulayan Türkler, İslami öğretilerini ve bilgi birikimlerini Ehl-i Beyt imamlarından almıştır. İmam Caferi Sadık'tan dersler alan Büyük İmam İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam Maturidi Es Semerkandi ve Pir-i Türkistan Hoca Ahmet Yesevi gibi İslam ulularının görüşleri ile pişmiş ve 11-13. yüzyıllar arasında "Urum Diyarı" olarak adlandırdıkları Anadolu'ya geldiklerinde de Büyük Türk Mutasavvıfları olarak bilinen Mevlana Celaleddin Rumi, Hünkar Hacı Bektaş-ı Veli, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, Sarı Saltuk, Güvenç Abdal ve adını burada sayamadığımız İslam alimlerinin öğretileriyle Urum Diyarını "insanlaştırarak" ve İslamlaştırarak" Anadolu'ya dönüştürmüşlerdir. Bugün ülkemizde "Alevilik" olarak bilinen "İslam'ın