Küll kimin mahlûku ise...

Risale-i Nur'da, "cüz-küll", "cüz'î-küllî" gibi kavramlar sıkça geçmektedir. "Küll", 'bütün' demektir, "cüz" ise onun parçalarıdır. Mesela, beden küll'dür; kol, ayak, parmak, göz, burun ve kulak onun cüzleri ve parçalarıdır."Küllî" kelimesi daha çok 'umumî, bütün' manasında kullanılır. İnsan" kelimesini bir türün ismi olarak kullandığımızda, bu küllî bir mana ifade eder; bütün insanları içine alır. Mesela, "küllî rububiyet" denilince, her şeyin terbiyesini gören umumi rububiyet kastedilir. Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri bu kelimeleri tevhidin ispatında kullanmıştır. Said Nursî'nın fikri ve zikri vahdet, ehadiyet ve tevhid olduğu için hangi varlığa bakmışsa cüz olsun küll olsun o varlığın üzerinde Cenab-ı Allah'ın ehadiyet mührünü görmüştür. "Bir küll ne şeye muhtaç ise, cüz'ü de o şeye muhtaçtır. Mesela: Bir şecerenin meydana gelmesi için ne lâzım ise, bir semerenin vücuduna da lâzımdır. Öyle ise, semerenin Hâlık'ı, şecerenin de Hâlık'ı o oluyor. Hatta arzın ve şecere-i hilkatin de Hâlık'ı, o Hâlık olacaktır."1 Demek ki, küll kimin mahlûku ise cüz' de O'nun mahlûkudur. Parmağı yaratan başka, bedeni yaratan başka olamaz. Bir insanı yaratan kim ise, insan nev'ini yaratan da odur. Bütün insanları yaratamayan bir tek insanı da yaratamaz. "Bu âlemde o derece intizamla küllî işler yapılıyor ve umumi inkılaplar oluyor ki, âdeta bütün bu saraydaki mevcut taşlar, topraklar, ağaçlar, her bir şey, birer fail-i muhtar gibi..."2 Mesela hava unsurunun bütün canlıların teneffüsünde gördüğü