İçimiz hüzünlü bir sonbahar

Sonbahar adeta bir vedâ mevsimidir. Dağcıların, yaylacıların, göçerlerin köylere, şehirlere ve ovalara dönüş mevsimidir sonbaharMüstahsillerin hüznün kokusu hissedildiği, sıla ve hasret acıları yürekleri sarmaya başladığı göç mevsimidir sonbahar... Biz de köyden şehre göç etme hazırlığı içinde olduğumuz bugünlerde bir taraftan yakınlarımızdan, köyümüzden ayrılma hüznü, bir diğer tarafta şehirde ikamet eden çocuklarımıza kavuşma sevinci içindeyiz. Bir tarafta ayrılık hüznü; bir diğer tarafta kavuşma sevinci... Demek ki, dünya hayatı tıpkı göçebe hayatı gibi belli olmayan bir yolda yürür insan. Bugün burada yarın başka bir yerde olabilir. Alem-ı ervahtan yolculukla başlayan hayatın trendi dünyada nirvana (zirve) denilen noktaya ulaşsa da, beklenilen, fakat arzu edilmeyen dünya hayatından murâfakat bileti kesilmiş bile... Dostlardan ayrılmak da bir nevi küçük bir ölümün provası gibi hüzün verir. Bundandır ayrılık mevsimi olduğu için hicrân mevsimi diye adlandırılmış sonbahar. Mahşer gününde dirilmeyi tefekkürün zirve yaptığı, hayat yolculuğun sonuna yaklaştığı doruk noktasıdır sonbahar... Kâinata hüküm süren Kuddüs isminin tecellisiyle esen rüzgârların hazin hışırtısı, yağan yağmurlar ile birlikte yazın tozunu, kirini üzerinden atmasını sağlar sonbahar... Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle: "Güz mevsimi kıyametinde vefat eden hadsiz nebatat, bahar haşrinde herbir ağaç, herbir kök, herbir çekirdek, herbir tohum "ve iza suhufu nuşiret" ayetini okuyup bir manasını, bir ferdini kendi diliyle, geçmiş senelerde gördüğü vazifesinin misalleriyle tefsir ederek o azametli hafîziyete şehadet eder."1, sonbahar. Bahar mevsiminde bütün bitkilerin yeniden hayatlandırılıp ihya edilmesi adeta insanlık tarihiyle de mukayese edilebilir. Bitkilerin ihyası gibi haşr-ı a'zam'da insanlar da birden ihya edilecek. Sonbaharda etrafımıza baktığımızda ilk gözümüze çarpan sararıp yere düşen yapraklar,