Çiçekler hâl dili ile tesbih ederler

Bazen renkleriyle, şekilleriyle, kokularıyla şairlerin şiirlerine konu olmuş.Bazen de soyut özellikleriyle duyguların diliyle ilham kaynağı olmuş çiçek... Hatta mutluluğun, iyimserliğin, dürüstlüğün, sadakatin ve sevginin sembolü olarak şairler çiçeği divan şiirlerine yansıtmışlar. İşte onlardan biri zühre çiçeğidir. Said Nursî hazretleri, "Zühre namıyla nakışlı bir çiçek ve Kamer'e âşık hayatlı bir katre ve Güneşe bakan safvetli bir reşhayı farz ediyoruz ki, her birisinin bir şuuru, bir kemali var. Ve o kemale bir iştiyakı bulunuyor"1 şeklinde bir benzetme yapmış. Mesela: Zühre, nefse; katre, akla; reşha ise kalbe; diğer bir deyişle bu üçü ehl-i fikre, ehl-i velayete, ehl-i nübüvvete işaret ediyorlar. Said Nursî hazretleri manen bir umman denizin sahilinde durmuş; çiçeği, toprağı, dağı denizi, Ay'ı, Güneş'i, kâinatı konuşturuyor; tevhid denizinde yüzen evliyaların mabeynlerindeki fikir ve meslek ayrılıklarını tevhid yolunda birleştiriyor. "İnsan, çendan bütün esmaya mazhar ve bütün kemalâta müstaiddir; lâkin, iktidarı cüz'î, ihtiyârı cüz'î, istidadı muhtelif, arzuları mütefavit birbirinden ayrı olduğu halde, binler perdeler, berzahlar yollar içinde hakikati taharri eder araştırır. Onun için, hakikatin keşfinde ve hakkın şuhudunda berzahlar yollar ortaya düşüyor."2 Demek ki, insanların aralarında çıkan ayrılıklar birleşmeyince bu sefer; farklı cilveler farklı kabiliyetlerde farklı inkişaflara sebebiyet verdiği için farklı yollar tercih sebebi oluyor. Aslında hepsinin de maksatları tevhid güneşinden beslemektir. Bediüzzaman Hazretleri, zühreyi nakışlı bir çiçeğe; katre ışığını başkasından alan bir ay; reşhayı ise safî ve renksiz bir denize benzetmiştir. Katre, akıl ile nefisle mücadele eder, ışığını Kamer'den ve dolaylı olarak Güneş'ten alır. Ay'ın kabiliyetine