İmamoğlu ilk seçime göre daha şanslı

Dikkat ediyor musunuz, hissettirmemeye çalışarak CHP ile İYİ Parti'nin yerel seçimlerde ittifak yapmasını engellemek için İYİ Parti'ye nasıl yoğun bir baskı yapılıyor. Geçen seçimlerde iktidar ve medyasının algı operasyonları, iftiralar, sahte videolarla seçmeni yanıltabildiği görüldüğü için benzer algı operasyonları hızı artarak devam ettiriliyor. Şimdi, İBB başkanlığına aday olacağı anlaşıldıktan sonra bunlara bir de Ekrem İmamoğlu'nu kötüleme kampanyası eklendi. İmamoğlu neleri başarmışsa onlar tamamen başarısızlık olarak öyle bir empoze ediyor ki "Ruhun Duymaz" dizisi yanında hiç kalır. Diğer tarafta ise devam eden ama konuşulmayan şehit haberleri, ülkeyi saran ve iyice çağdışı bir noktaya sürükleyen görülmemiş şiddet olayları, ağır suçlulara bile getirilecek af, ormanlarımızın ve sahillerimizin tek tek yok edilmesi, ekonomide çöküş ve halkın hemen her konuda çaresiz bırakılması var. Giderek çözümsüz hale gelen ve geleceğimizi yok eden bu konuları 40 yıllık bir siyasi geçmişe sahip çok değerli bir bilim kadınımızla, eski Devlet Bakanı ve hukukçu Sayın Önay Alpago ile konuştum. Ülkesini seven herkesin dikkatle okuması gereken, birçok konunun detayını öğreneceğiniz bir söyleşi oldu.Önay Alpago, 1983'te SODEP üyesi olarak siyasete girmiş, SHP Karadeniz Ereğlisi İlçe Başkanı, 2 dönem Parti Meclisi üyesi, MYK üyesi ve SHP Genel Başkan Yardımcılığı görevlerinde bulunduktan sonra Kadın Aile ve Sosyal Hizmetlerden Sorumlu Devlet Bakanı olmuştur. 2008'de CHP Parti Meclisi üyeliğine seçilen Alpago, 18 Aralık 2010 CHP Kurultayında tekrar Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu kontenjanından PM üyeliğine seçilmiştir. 2010 yılı sonunda İstanbul Barosu'nca Türkiye Barolar Birliği delegeliğine seçilen Alpago 20 yıldır "Siyasi Tarih ve Cumhuriyet Tarihi", "Hukuk ve Sanat" dersleri vermektedir.AKP 20 YILDA BİR KRİZ ÜLKESİ YARATMIŞTIR!Sayın Alpago, uzun siyasi ve hukuki deneyiminizle Türkiye'nin başta şiddet olmak üzere bugünkü genel tablosunu, geldiğimiz noktayı nasıl görüyorsunuz Topluma yayılan mutsuzluk ve ümitsizlik havası ilk kez kolay dağılmayacak gibi görünüyor, nedenlerini değerlendirir misinizAdalet ve Kalkınma Partisi'nin 20 yılda önce tek parti, sonra tek kişi, tek adam yönetimindeki Türkiye'nin eseri şudur; ekonomiden siyasete, hukuktan bürokrasiye, iç politikadan dış politikaya her alanda bir kriz ülkesi yaratmışlardır. Bugün baktığımız zaman halkımız pahalılıktan, parasızlıktan, işsizlikten, adaletsizlikten ve bütün olup bitenleri çaresizce izlemekten yorgun düşmüştür. Her gün bir önceki günden daha fazla kadın cinayetleri, çocuklara taciz ve cinsel istismar haberleri, şiddet olayları duyuyoruz. Çarşı pazarda fiyatlar cebinden değil, kalbinden vuruyor insanları, en çok da çocuklarının istediklerini alamadıkları için. Mevcut yasaların uygulanmaması, yaşanan adaletsizlikler, eşitsizlikler, karşılaşılan mağduriyetler çok yoğundur. Ülkemizde yaşayan insanların bir başka korkusu da işini kaybetme korkusudur. Kapanan ya da küçülen iş yerleri önümüzdeki süreçte işsizliği daha çok konuşacağımızı gösteriyor. Öte yandan, yakılan kesilen ormanlar, talan edilen doğal kaynaklar, yok edilen bir eko sistem ve niceleri. Geldiğimiz nokta ne yazık ki böylesine acılı, yaralı ve insanları yorgun, bitap kılan bir düzen olmuştur. Adaletin gölgesinde değil, neredeyse silahların gölgesinde yaşar olduk, şiddet toplumundan cinnet toplumuna geçmek üzereyiz.4 MİLYON RUHSATLI, ONUN 9 KATI DA RUHSATSIZ SİLAH VAR!Umut Vakfı'nın verdiği bilgiye göre bugün ülkemizde 4 milyon ruhsatlı, onun 9 katı da ruhsatsız silah vardır. Böylesine silahlanmış bir toplumda ve böylesine şiddetle iç içe yaşanan bir düzende neredeyse hayatta kalmak tesadüf olmaya başlamıştır. Eskiden "tesadüfen bir kaza geçirdi, tesadüfen öldü" derdik, şimdi tesadüfen yaşıyor ve hayatta kalabiliyoruz. Evde şiddet, sokakta şiddet, okulda şiddet, iş yerinde şiddet, trafikte şiddet Kimi zaman ekonomik nedenlere bağlıyoruz, kimi zaman ailede şiddet görerek yaşayan insanların reaksiyonları diye bakıyoruz ama unutmayalım ki ülkenin yönetiminde siyasette kullanılan gergin dilin de şiddeti körükleyen nedenler arasında olduğu bir gerçektir. Silahlı şiddet olaylarında 2022'de 2278 kişi ölmüş, hangi medeni ülkede, hangi hukuk devletinde böyle bir tablo olabilirBütün bunlar oluyor ama adalet çalışmıyor, Meclis ise AKP-MHP çoğunluğu nedeniyle toplanamıyor, yani çare yok, hep aynı soruya geliyorum; çözüm neÇözümün şüphesiz TBMM'nin elinde olması gerekir, kanunları yapan organ yasama organıdır. Yasama organının çıkardığı yasalar, yasama organının emrinde olması gereken yürütme organının uygulamaları olmalıdır. Ama bizde bakıyoruz parlamento son derece işlevsiz ve etkisiz bir organ haline geldi, adeta sembolik, yani bize kalan bir hatıra gibi. Gensoru yok, güvenoyu yok, sözlü soru yok, denetim yok, yasalardan ziyade cumhurbaşkanı kararnameleriyle yönetilen bir ülkedeyiz. Yürütme dediğiniz zaman bakanların hepsi "atanmış" kişiler, adeta cumhurbaşkanı sekreterleri gibi. Onların istifa irade ve kararları dahi yok.Şimdi, parlamentonun ne yaptığına baktığımız zaman hemen hemen muhalefetten gelen her önerge AKP ve MHP oylarıyla reddediliyor. Örneğin, muhalefet bir önerge veriyor, diyor ki "Depremde Türkiye Tek Yürek adı altında 115 milyar lira para toplandı ama baktık ki 75 milyarı toplanmış, 40 milyarı yok. Bu 75 milyar nereye harcandı" Eller kalkıyor, AKP ve MHP'den ret. "Kızılay'ın amaç dışı faaliyetlerini araştıralım" önergesi AKP ve MHP oylarıyla ret, "kadın cinayetlerini çocuk istismarlarını araştıralım" onlar da ret. O kadar çok önerge reddedilmiş ki kabul ettikleri bir şey neredeyse hiç yok. "Şehit ailelerini ev sahibi yapalım" önergesi ret, "Elektrik faturalarından TRT payının kaldırılması" ret, "Çorlu tren kazasının araştırılması" ki o annelerin feryatları hala hepimizin kalbinde ve kulağında ret, "FETÖ'nün siyasi ayağını araştıralım" ret, bunun gibi hemen hemen her önerge ret ediliyor. Hatta son günlerde "Kaçak Kur'an kurslarını araştıralım, ahırda ölü bulunan bir çocuğumuz vardı, bunun soruşturulmasını talep edelim, Meclis'te bir araştırma komisyonu kurulsun" deniyor, ret. Bütün bunlar reddedildiği zaman ve yasalar son derece eksiksiz olduğu halde uygulanmadığı için şiddet olayları da, cinayetler de artıyor.ŞÜPHELİLER "TUTUKSUZ" YARGILANIYOR, MAĞDURLAR LEHİNE BİR DÜZENLEME HİÇ YAPILMADI!Kadın cinayetlerine bakıyorsunuz, sadece 1 ayda 33 kadın ve çocuk öldürülmüş. En küçüğü 7 yaşında bir kız çocuğu, en büyüğü 60 yaşında. İlk 7 aya bakıyoruz 159 cinayet işlenmiş, 68 de şüpheli ölüm var. Bir de şimdi bir uygulama çıktı; "yüksekten atlayarak, intihar ederek" de bir ölüm çeşidi sayılıyor. Birdenbire kadınlar camlardan, balkonlardan atlamaya başladılar, bu işin trajik tarafı ama sonradan görüyoruz ki onlar atlayan değil, itilen kadınlar. Kimi bıçaklanarak, kimi boğularak, kimi vurularak, büyük bir kısmı da camdan ya da balkondan atılarak öldürülüyor. Şimdi ne yapmak lazım Bir kere şüphelilerin hepsi tutuksuz yargılanıyor, şüpheden her zaman sanıklar yararlanıyor, hiç mağdurlar lehine bir düzenleme yapılmıyor duruşmalarda. Son günlerde adına "infaz düzenlemeleri" denilen ama aslında af anlamında olan düzenleme en çok onlara yarıyor. Yani ne kadar katil varsa, ne kadar çocuklara tecavüz eden, ırzına geçen varsa hepsi serbest bırakılabiliyor. Korkunç bir şaka gibi bu. Sonra çıkınca bunlara "kader mahkumu" deniyor, yani katiller, hırsızlar, mafyalar, uyuşturucu tacirleri, hepsi tahliye edilirken ismi "kader mahkumları" ama gazetecilik yapan, düşünce ve ifade özgürlüğünü kullanan ya da siyasal duruşu ve farklılığı belli olan kişilere ne infazdan yararlanma var, ne de af var.Bu çıkarılacak olan af kanununda çocuk tecavüzcüleri, kadın katilleri var mıHepsi çıkıyor, hepsi var. Diyelim ki böyle bir suçtan 10 sene mahkumiyet cezası almış, 3,5 sene yattıktan sonra çıkabiliyor -zaten daha evvel de infaz sürelerinin indirilmesine ilişkin bir düzenleme vardı- bu gelen düzenlemeyle beraber hem katiller, hem çocuk tecavüzcüleri, hepsi maalesef bundan yararlanıyor. Avrupa'da eğer bir takım mahkumlar bırakılacaksa önce rehabilitasyondan yararlanırlar, ıslah edilebilecek hale gelirler, böyle olduğuna ilişkin heyet raporları varsa bazı kişiler için bu tür serbest bırakmalar yapılabilir. Türkiye'de bunların hiçbiri yapılmıyor, infazına bakılıyor; ne kadar yatmış, ondan sonra açık cezaevi ve tahliye. Yani 10 yıl alan bu kadar kısa süre içinde dışarı çıkabilecek.Bu cezaevlerinden yaklaşık 100 binin üzerinde insanın serbest bırakılması anlamına gelir ama söylediğim gibi bunların içinde "suç işleme eğilimi" yüksek olan insanlar var. Yani, onların mağdur ettiği herkes, eğer hayattaysa veya yakınları hayattaysa şu anda büyük bir korku içinde. Diyelim ki bir şiddet olayında yaralanan kadınlar ya da aileleri "acaba yarım kalan bir eylemi tamamlayacak ve beni öldürecek mi" korkusu içinde. Böyle her serbest bırakılan kişi yeniden potansiyel "suç işleme eğilimi olan insan" gibi görülmektedir. Zaten cezalar caydırıcı olmadığı gibi bir de bu uygulamalar hayata geçirildiği zaman ve bu kadar silahlanmanın yaşandığı ülkede herkesin büyük kaygı içinde olduğu gerçeğini görmemiz gerekiyor."DEVLET ANCAK KENDİSİNE KARŞI İŞLENEN SUÇLARDA AF YETKİSİ KULLANABİLİR"Hukuk devletlerinde iktidarların sık sık af çıkarması, hele de ağır suçluları af etmesi gibi uygulamalar yok. Rahşan affında çıkan suçlulardan bir kısmının benzer suçlar işlediği görülmüştü. Türkiye'de hükümetler bu konuda özgür müDevletin bu tür suçlarda suçluyu affetme yetkisi yoktur. Devlet ancak kendisine karşı işlenen suçlarda bir af yetkisi kullanabilir. Vatandaşa birey olarak zarar veren bu tür suçlarda devletin affetme yetkisi yoktur, olmamalıdır, bunu bir tarihte Cumhurbaşkanı Erdoğan da söylemişti, yıllar önce "Bizim, kişilere zarar veren, ölümüne neden olan, mağdur eden suçluları affetme hakkımız yoktur, olmamalıdır" dediğini hatırlıyorum. Ama şimdi bakıyoruz tabloya, o kadar çok insan serbest bırakılıyor ki. Ve bunların içinde dediğim gibi devletin af yetkisi içinde olamaması gereken suçlar var. Bir vatandaşın yakınını öldüren birini devlet nasıl affeder Onu affedip affetmeme yetkisi sadece o vatandaşta olmalıdır. Benim annemi katleden ya da işkence yapan bir insanı devlet nasıl affeder, devletin annesi değil ki o, benim annem, o ancak benim hakkımdır, benim yetkimdir. Ama bu böyle olmuyor, böyle olmayınca ve sık sık aflar çıkarılınca da başka örneklere cesaret veren, özendiren, yeniden hayatları tehdit edebilecek olan kişiler toplum olarak aramızda yaşamaya başlıyorlar. Ama diyelim ki gazeteciler, siyasetçiler, tweet atanlar kapsam dışında. Ve cezaevinde hiçbir entegrasyon, topluma kazandırma programı yapılmamış, rehabilite edilmemiş insanlar sokaklara salınacak şimdi.ADALETİN OLMADIĞI YERDE HİÇBİR ŞEYİ KONUŞMANIN ANLAMI YOK!Türkiye'nin böyle ciddi sorunları varken siyaset ve medya gündemine bakıyoruz, sadece seçimler, partiler, kim kazanacak gibi konular tartışılıyor. Türkiye siyaseti sizce hukuk, adalet konusunda gelecek ümidi veriyor muAdaletsizlik toplumda o kadar büyük bir acı oldu ki toplumda, gerçekten adaletin olmadığı yerde hiçbir şeyi konuşmanın anlamı yok. Çünkü ekonomideki "gelir adaleti" dediğimiz konu da adaletle ilgilidir, "vergi adaletsizliği" dediğimiz konu da adaletle ilgilidir, kişi hak ve özgürlüklerinin kullanılması ya da kullanılmasının engellenmesi adaletle ilgilidir. Yani hayatın her parametresi adaletle ilgilidir, adalet duygusu varsa insanlar güven içinde yaşarlar ama Türkiye'de ne adalete güven var, ne yargıya güven var, ne devletin kurumlarına güven var. Bununla ilgili çok sayıda tablolar yayınlandı biliyorsunuz; bizim haber alma özgürlüğümüzü de içine alan "basın özgürlüğünde" 180 ülke içinde 149'uncuyuz, bu çok büyük bir ayıp. Ya da "hukukun üstünlüğü" endeksine baktığımız zaman 140 ülke içinde 116'ıncıyız. Mesela Trinidad, Tobago, Gana, bunlardan daha aşağılarda bir yerlerdeyiz. "Yolsuzluk" endeksine bakıyoruz; 180 ülke içinde 96'ıncıyız. Eğitime ayırdığımız bütçeye bakıyoruz, OECD ülkeleri içinde sonuncuyuz. Yani bütün tablolara baktığımız zaman Türkiye'nin büyük bir adaletsizlik sarmalı içinde olduğunu görüyoruz. İnsanlar adaletin gölgesinde yaşarken mutlu olurlar, rahat olurlar, şu ya da bu şekilde haklarının kendilerine teslim edileceğine inanırlar.ADALET, HAKKI OLANIN HAKKINI ALABİLDİĞİ BİR SİSTEMİN ADIDIR AMA BİZDE BÖYLE DEĞİL!Adalet bir anlamda da hakkı olanın hakkını alabildiği bir sistemin adıdır ama bizde böyle değil. Böyle olmaması da belki toplumun adaletle ilgili reflekslerini verebilecek siyasi mekanizmaların önderlik etmeyişinden kaynaklanıyor. Şimdi, Can Atalay'ın hala cezaevinde kalıyor olması büyük bir adaletsizlik. Kime karşı; hem Can Atalay'a, hem Hatay seçmenine karşı, hatta milli irade kavramına karşı büyük bir adaletsizlik. Yine uzun yıllardır cezaevinde kalan Gezi Davası sanıklarının bir türlü tahliye edilmiyor olmaları büyük bir adaletsizlik.İSRAİLLİ BİR UYUŞTURUCU TACİRİ İSRAİL HÜKÜMETİ RİCA ETTİĞİ İÇİN SERBEST BIRAKILDI!Cinayet işleyene af çıkarıyor ama -bir halk hareketi olmasına rağmen- onları "Gezi olayını organize ettiniz" diyerek hapisten çıkarmıyor. Barış Pehlivan'ı suç işlememesine rağmen hapsediyor ve son olarak Can Ataklı'ya yine gazetecilik görevini yaptığı için soruşturma açılıyor.Generallerimiz; 85-90 yaşında insanlar adeta kendilerinden intikam alınırcasına hala cezaevindeler. En son örnek olarak Barış Pehlivan ve Merdan Yanardağ örneklerini gördük, şimdi de Can Ataklı. Cinayet işleyenler ise infaz yasasındaki bu son düzenlemeyle devlet eliyle serbest bırakılıyor. Cumartesi günü gazetelerde haberdi; İsrailli bir uyuşturucu taciri İsrail hükümeti rica ettiği için serbest bırakıldı. İsrail Dışişleri Bakanı'nın Türkiye'ye teşekkürü ile öğrendik biz bunu. Benzer örnekleri daha önce Rahip Brunson örneğinde Deniz Yücel örneğinde görmüştük. Yani dış ülkelerin telefonları ve ricaları bazen Türk yargısının, Türk adaletinin çok önünde bir kıymet taşıyor.Barış Pehlivan, kaçma şüphesi olduğu için değil, yazma şüphesi olduğu için cezaevinde bugün. Ve o yasa herkese uygulanırken sadece Barış Pehlivan'a uygulanmıyor. O zaman isyan ediyorsunuz tabii, Barış Pehlivan'ın şahsında ortadaki adaletsizliğe isyan ediyorsunuz. Can Ataklı da yılların tecrübesini korkusuzca, yüreklice kalemi ve sözüyle kullanan, Türkiye'nin yetiştirdiği değerli gazetecilerden biridir. Söz konusu olayda, hem düşüncelerini ifade ettiği, hem de geleceğe ilişkin bir tehlikeyi gördüğü ve uyardığı için bir soruşturma açıldığı haberini aldık. Bu, başkalarını da korkutmak için, muhalefeti susturmak için, "bizim düşündüğümüz alanın dışında konuşur ve yazarsanız hepinizin başına bu gelir" mesajı vermektir, tıpkı Barış Pehlivan ve Merdan Yanardağ'da olduğu gibi. Katiller, silah kaçakçıları, uyuşturucu ticareti yapanlar, her türlü yüz kızartıcı suça bulaşmış olanlar serbest bırakılıyor ama pek çok gazeteci bugün gazetecilik mesleğini yaptıkları için, düşüncelerini ifade ettikleri için, yazı yazıp, kitap yazıp toplumu aydınlattıkları için cezalandırılıyor. Aslında bizim de haber alma özgürlüğümüz elimizden alınıyor. Adaletin olmadığı yerde sistemin doğru çalışması mümkün değil.İNTERNETTEN SİLAH SATIŞI YAPILIYOR, ÖNCE BUNLARIN YASAKLANMASI LAZIM!Bakın, iktidar partisi her sıkışıklıkta bir af çıkarıyor. İmar affı çıkarıyor, katil affı çıkarıyor, kadın cinayetlerinde hüküm giymiş olanlara af çıkarıyor, vergi affı çıkarıyor ama bunlardan yararlanılan bir ülkede toplumsal barış devam edemez. Ülkenin demokrasi içinde, barış içinde yaşayabilmesi için önce adaletin parametrelerine saygı duymak, gereğini yerine getirmek lazım. Adaletin kalmadığı yerde insanlar kendi adaletlerini kendileri mi sağlayacak sorusuyla silahlanmaya başlıyorlar ve silaha o kadar kolay erişebiliyorlar ki önce bunun durdurulması lazım. İnternetten silah satışı yapılıyor, bunların yasaklanması lazım. Bu kadar çok insan silahla öldürülmemiş gibi bir ara mermi fiyatları ucuzladı bu ülkede. Herkes bıçakla geziyor, Türkiye suçluların suç işlemekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceği, "nasılsa bir af çıkar, birkaç sene yatar çıkarım" diye fütursuzca, küstahça hareket ettikleri bir yer oldu.PARLAMENTO ÇALIŞTIRILMAZSA NE OLACAK"Parlamenter sistem bitti" diyorlar, parlamento çalışmayacaksa muhalefetsiz bir iktidar olacak demektir, bu gidişin sonu ne olacak sizceBu gidişin sonuna, çözümüne yine millet karar verecek. Tabii ki siyasi partiler, parlamenter sistemin sona erişinden kaynaklanan bu sorunları bilen siyasetçiler, önder olacak ve toplum olarak yine biz parlamenter sisteme dönmenin yolunu bulmak zorundayız. Bundan 20 yıl evvel Adalet ve Kalkınma Partisi'nin vaatleriyle bugün geldiğimiz noktaya bakın; ekonomide, dış politikada, iç barışta, adalette, güvenlikte, açlıkta, yoksullukta geldiğimiz noktaya bakın. Bu böyle devam edemez. Bunun ilk ders verme sınavı da yerel seçimlerde yaşanacak. Geçtiğimiz milletvekili ve cumhurbaşkanlığı seçiminde son derece iyimser, moralli girilen bir seçimde farklı bir sonuç bekledik olmadı. Ve olmaması seçmende büyük bir hayal kırıklığı yarattı, seçmen kızdı, öfkelendi ve son derece haklıydı. Kabul edelim ki toplumun yarısı direndi, teslim olmadı, büyük bir sayıdır bu. Neticede Cumhur İttifakı'nın adayıyla Sayın Kılıçdaroğlu arasında 2 milyonluk bir fark vardı, toplumun yarısı direnmiştir buna, bu önemlidir.LAİK DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİNDEN VAZGEÇMEME İRADEMİZİ ORTAYA KOYACAĞIZ!Bunun üzerine şimdi bu yerel seçimlerde yaşanan bütün bu hukuksuzluklardan, bütün bu işsizlik, pahalılık ve yoksulluktan şikayetimizin ilk ders verme sınavını bu seçimde yaşayacağız. Öfkemizi, kırgınlıklarımızı silemeyiz elbette, incindik, hayal kırıklığı yaşadık ama yaşadık diye köşemize çekilip seyirci kalma hakkımız yok, mücadele etmek, mücadeleyi kazanmak kadar kıymetlidir. O nedenle yeniden mücadele edeceğiz ve hem parlamenter sisteme dönüş için, hem bu ucube sistemden kurtulmak için, hem kuvvetler ayrılığının yakıştığı bir hukuk devletinden, laik demokratik bir devletten vazgeçmeme irademizi ortaya koyacağız. Teslim olmadan, biat etmeden bu mücadeleyi yeniden vermek zorundayız.Geçen seçimlerde yurt içinde ve dışında yüzbinlerce Arap oy kullandı. Bu rakamın 1 buçuk milyona kadar çıktığı söyleniyor. Bu seçimde de aynı şeyin yapılabileceğini biliyoruz, muhalefet bunu nasıl önleyecekMesela Kanada en çok sığınmacı alan ülkelerin başında geliyor. Kanada'da yabancılara bir taşınmaz satışı için bile o kadar uzun incelemeler yapılıyor ki, bir konut almaları bile aylar sürüyor. Hele vatandaşlık ve seçmen olarak kabulleri neredeyse imkansız. Çok uzun yıllar ve uzun incelemeler gerektiriyor. Ama tabii bizde bu kadar çok sığınmacının, özellikle Suriye'den kabul edilmesinin altında yatan biliyorsunuz pek çok neden var; yani BOP Projesi, Suriye'yle olan ilişkilerin bu hale gelmesi gibi birçok nedene bağlı. Dolayısıyla o nedenler öne geçtiği için hemen vatandaşlık veriliyor ve o insanlar seçmen yapılıyor. Bununla ilgili olarak yeni bir yasal düzenleme yapılabilir ama meclis çoğunluğuna baktığınız zaman böyle bir yasayı gerçekleştirmek de çok mümkün görünmüyor, maalesef Cumhur İttifakı'nın çoğunluğuna sahip bir meclisten bahsediyoruz. Meclis açıldıktan sonra göreceğiz, Meclis çoğunluğunun Cumhur İttifakı'nda olması pek çok düzenlemede toplumun canını yakacak, başta Anayasa olmak üzere.EKREM İMAMOĞLU'NUN İLK SEÇİME GÖRE DAHA ŞANSLI OLDUĞUNA İNANIYORUM!Yerel seçimlerde CHP, İYİ Parti'yle ittifak yapmasın diye her akşam televizyonlarda dil dökülüyor. "İyi Parti'nin ittifakta hiçbir kazanımı yok ayrılsın, milliyetçi köklerine dönsün" deniyor. Sizce İyi Parti bu kışkırtmalara, önerilere inanır ve CHP ile ittifak yapmaktan vazgeçer mi, yoksa seçimde adaylar üzerinde anlaşırlar mıBiliyorsunuz son İstanbul seçimi İYİ Parti'nin ve HDP'nin desteğinin kurumsal olarak değil ama seçmen olarak sağlandığı bir seçim oldu. Yani Millet İttifakı'nın tıpkı son seçimlere giderken 6'lı Masa'da yaptığı gibi protokoler bir anlaşma yapılmadı ama İstanbul seçimlerinde bu anlaşma yazılı bir protokole bağlanmadan bir işbirliği noktasına geldi. Bu işbirliği noktasında HDP seçmeni de bu birlikteliğe katıldı. Bunun da sonucu alındı, yıllar sonra İstanbul Belediyesi Cumhuriyet Halk Partili bir belediye oldu. Önümüzdeki seçimlerde de benim kişisel görüşüm şudur; İYİ Parti'yle ya da diğer partilerle herhangi bir protokol yapılmadan, yazılı bir anlaşma yapılmadan bir seçmen ittifakı çerçevesinde birleşmek mümkündür çünkü yerel seçimlerde aday çok önemlidir. Adayın sevilmesi, güvenilmesi, başarılı olduğunun görülmesi ya da başarılarına inanılması gibi kriterler öne çıkar, onun siyasi kimliği ve partisi arka planda kalır. O nedenle İstanbul seçimlerinde Sayın Ekrem İmamoğlu'nun ilk seçime göre daha da şanslı olduğuna inanıyorum. İlk seçimde daha az tanınan bir belediye başkanıyken şimdi herkesin, bütün Türkiye'nin tanıdığı başarılı bir belediye başkanıdır. İstanbul'a yapmış olduğu hizmetler