Foto muhabiri heyecanla yaşar hayatını

Sevgili okurlar... Bu haftaki konuğum, gazetecilik mesleğinin çileli yolculuğunu çok yakından tanıyanbilen bir isim: Yeni Şafak Gazetesi Foto Muhabiri Sedat Özkömeç...Mesleğe 1993'te Sabah Gazetesi'nde başladı. Yaklaşık 30 yıllık meslek hayatında -farklı yayın gruplarında- birçok önemli olaya tanıklık etti. Meslek hayatındaki fotoğrafın yerini ve gücünü ise, "Yazdığım yazının yanında fotoğrafın etkisini gördüğümde foto muhabiri olmanın heyecanını keşfettim. Foto muhabiri masa başında oturmayı sevmez, heyecanla yaşar hayatını" ifadeleriyle özetledi.Geçen hafta Albayrak Medya Grubu'nun düzenlediği Mustafa Cambaz Fotoğraf Yarışması'nın jürisindeydim. Sonuçları önümüzdeki hafta açıklanacak yarışmanın jüri koltuğunda Coşkun Aral, Fırat Yurdakul, Süleyman Gündüz ve Sedat Özkömeç de vardı.Sevgili dostum ve meslektaşım Sedat Özkömeç'le de bu organizasyon sonrasında bir araya geldik. Hem sohbet ettik hem de meslek hikâyesini konuştuk. İşte anlattıkları:SICAK HABERİN HEYECANI YAŞIYORDUM"Babam fotoğraf meraklısı biriydi, evimizde fotoğraf makineleri vardı. Dayım ve teyzem de fotoğrafçıydı. Fotoğrafın sıcaklığı ile büyüdüm ama benim bu işi meslek olarak seçmem gazetecilikle başladı. Hayalimde gazetecilik vardı. Hayatıma çizdiğim hedef ve bu hayalle 1993 yılında Sabah Gazetesi'nde gece redaktörü olarak yurt haberler servisinde işe başladım. O zamanlar mail falan yok elbette. Bölgeden haberleri telefonla alıyoruz malum. Kısa süre aynı gazetede rahmetli Ahmet Vardar'ın yanına geçtim. Bu arada bir de fotoğraf makinesi almıştım. Yazdığım yazının yanında fotoğrafın etkisini gördüğümde foto muhabiri olmanın heyecanını keşfettim. Sadece yazı veya sadece fotoğrafın eksik kaldığını hissettim ve kararımı vermiştim. Hayatıma foto muhabiri olarak devam edecektim. Sıcak haberin heyecanını yaşıyordum ve bu şekilde çalışmak istiyordum. 1995 yılıydı, annemin bileziklerini satarak yeni bir fotoğraf makinesi aldım ve Akşam Gazetesi'nin şehir haberlerinde foto muhabiri olarak göreve başladım. Olaylı yıllardı. Gazi olayları yeni olmuştu. Otobüsler yakılıyordu. Gazetelerde üçüncü sayfa haberlerinin de pirim yaptığı o günlerde foto muhabirliği gazeteler için daha vazgeçilmezdi. Akşam Gazetesi'nde yedi ay çalıştıktan sonra şeflerimizle birlikte ekip olarak Günaydın Gazetesi'ne geçtik. Zincirlikuyu'daki tarihi binada sekiz ay kadar çalıştıktan sonra Sabah Gazetesi'nin dergi grubuna başladım. Dergi grubunda daha çok portreler ve dosya haberler yapıyorduk. Ünlülerle röportajlar, onların fotoğrafları... Üç yıl bu şekilde çalıştım. 1999 yılında büyük acı yaşadığımız 17 Ağustos depreminin sabahında gazeteye telefon açtım ve acının yaşandığı bölgeye gittim. Dergilerdeydim, hiçbir organik bağım olmamasına rağmen 45 gün deprem bölgesinde fotoğraflar çektim ve gazetede yayınlandı. Hatta orada askeri bir kışlada kaldım. Helikopterlerle yaralılar taşıdık. Sıcak haberin heyecanı beni tekrar içine çekti. Sabah Haber Ajansı'ndan gazete için foto muhabiri olarak teklif alınca düşünmeden 'evet' dedim. Daha çok siyasi takipler yapıyordum. Sorasında Etibank davası başlayınca ekonomik krizle birlikte gazeteden ayrıldım. Akşam Gazetesi'ne gece muhabiri olarak geri döndüm. Gece çalışmak zor ama bir o kadar da keyifliydi. Orada da sıcak haberleri izliyordum.FOTOĞRAF HİÇBİR ZAMAN ÖLMEZVatan Gazetesi kurulurken teklif geldi. Orada istihbarat servisinde üç yıl çalıştım. Türkiye'de HSBS bombalanması gibi olaylar yaşanıyordu. Foto muhabiri masa başında oturmayı sevmez, heyecanla yaşar hayatını. Fotoğrafçı ile foto muhabiri arasındaki fark da bu. Foto muhabiri, olayın yaşandığı yere koşan insandır ve bence mesleği kutsal kılan da bu. 2004 yılında ABC Medya Ajansı'na girdim. Ne yazık ki o kadar yıl çalışmama rağmen basın kartıma