"Uluslararası İslam Medeniyeti Üniversitesi" - 3

Önceki yazılar bu konunun girizgâhı mahiyetinde olduğundan onlar da okunmalı Ali Yakup Hoca, Mısır'da yirmi yıl kaldı. Orada Mustafa Sabri Efendi'nin manevi oğlu, yoldaşı, yaveri, yardımcısı oldu. Gündüzleri hep onun evindeydi. El Ezher'de tahsil gördü, üniversite kütüphanesinde uzun yıllar çalıştı. Hayatı kitaplar içinde geçiyordu. Üniversitedeki görevine tramvayla değil yürüyerek giderdi, bunu tramvaya vereceği parayla kitap alabilmek, ayrıca yürürken daha iyi kelime ezberleyebilmek, ders tekrar edebilmek için yapıyordu. Kendisiyle aynı yıllarda Ezher'de bulunan Ali Ulvi Kurucu merhuma böyle söylemişti. Hoca Mısır'da pek çok dil öğrendi. Ana dili Arnavutçaydı, "Türk olduğu için" zaten Türkçe biliyordu, doğduğu bölgede resmi dil Sırpçaydı. Fransızca, Farsça, İngilizce sonradan öğrendiği dillerdi. Arapçaya olan vukufiyeti çok ileri düzeydeydi. Mısır'da hem Türk hem de Arap birçok mütefekkir, ilim erbabı üstatlarla bir arada bulundu. Orada çok verimli bir 20 yıl geçirdi. Mısır'dayken hiç evlenmedi. pushfn('ads'); Ali Yakup Hoca, 1957'de Türkiye'ye gelmeye karar verdi. O, Türkiyeyi vatanı olarak görüyordu. Türkiye, çok sevdiği, coşkuyla andığı Osmanlı'nın bakiyesiydi. Hocada çok gelişmiş bir vefa duygusu vardı. Ta 500 sene evvel atalarının Osmanlı eliyle, aracılığıyla İslam'la müşerref olmalarını hiç hatırdan çıkarmıyordu. "Osmanlı olmasaydı, İşkodralı Katolikler olarak yaşayıp öylece ölecektik" diyordu. Hayatı boyunca her Türk'e o fetihçilerin torunu olarak baktı. "Osmanlı'ya olan borcumu hiçbir zaman ödeyemem" derdi. Hocaefendi, 1957 ile 1959 arasında Mısır'ın Ankara Büyükelçiliği'nde çalıştı. Orada 3000 lira gibi dolgun bir maaş alıyordu. Ama buradaki zevk ve sefa ortamı, yapılan işlerin kalitesizliği ve boş vermişliğe katlanması mümkün değildi. Hiç düşünmeden istifasını verip İstanbul'a gitti. Maişet kaygısı taşımıyordu, rızık Allah'tandı. Zaten dünya lüksleriyle pek alakası, arası yoktu. Mısır'da ilim aşkına 48 saat aç kaldığı, kuru ekmekle iktifa ettiği çok olmuştu. İstanbul'a gelince Hoca'ya Abdurrahman Gürses Hoca kapısını açtı. 1 yıl kadar onun evinde kaldı. O sırada kendisine akademik camiada iş bakıldı. Sonuçta 6-7 tane dil biliyordu, çok iyi bir eğitim almıştı. Ama El Ezher diploması tanınmıyordu o yıllarda. Diploma demek her şey demekti. Kimse onun bir ilim hazinesi olduğu ile ilgilenmiyordu. 247 lira maaşla bir fabrikada muhasebecilik etmeye başladı. Emekli olana dek Fatih'ten Eyüp'teki bu fabrikaya yürüyerek gidip gelecekti. pushfn('ads'); Hocaefendi, 1961 yılında evlendi. Evi Fatih'teydi. Her sabah evinden soğuk duş alarak çıkar, yaya bir şekilde fabrikanın yolunu tutardı. Hoca açlığa, soğuğa, fakirliğe, her şeye şerbetliydi. Onun şu hayatta lezzet aldığı yegâne