Basit bir seyahatin altında insanlar neler arıyordu neler Böyle şeylerde bizi ele verecek tek şey; yine kendimiz oluyorduk. Almadığımız tedbirler, unutkanlıklarımız, itina etmeden dikkatsiz attığımız adımlar hatta yaşadığımız ruhî travmalar...
Ancak bütün bu saydıklarım arasında iki şey çok ama çok mühimdi. Yaşamakla ölüm arasındaki incecik çizgiydi, kazanmak ve kaybetmek, zafer ya da mağlubiyet, sevinç ya da gözyaşı... Bu kadar ince bir çizgide yürümemiz icap ediyorsa ve mesuliyet tamamen bize aitse, alınacak kararların yükü omuzlarımızdaysa fazla bir tercih hakkımız yok gibiydi.
Yanımda olsaydın Tanju'm, ah bu mümkün olsaydı! Seni, tahmin edemeyeceğin kadar uzak, bilhassa insanların bulunmadığı bir yere götürürdüm; öyle bir yere götürürdüm ki orada yalnız kirletilmemiş tabiat ve içinde baş başa ikimiz... Bir tarafta uçsuz bucaksız derya, beri tarafta rengârenk çiçekler, her ikisinin üzerinde masmavi kubbe... O kubbenin altında yalnız birbirine meftun iki sevdalı... Ne güzel olurdu değil mi
Gittiğimiz güzelliklerin içinde yalnız, yapraklarla inleyen hırçın rüzgârın, dalgalarla kavga eden lacivert denizin, kurşuni bulutların şimşekleriyle gürleyen haşin yıldırımın sesiyle mest olurduk. Ne kadar heyecan verirdi kim bilir
Sadece ikimiz ve çocuklarımız unutmuş, unutulmuş, her türlü dert, musibet ve sıkıntılardan uzak olur, sade ve iddiasız yaşardık. Yanımızda olsaydın Tanju'm hayatın her türlü eza ve cefalarına tahammül için kuvvet bulur, yaşadığımın bir mânâsı olur, hayatta olmanın sebebini anlardım. Yanımda olsaydın; bütün menfiliklere rağmen yaşamayı ve bütün üstüme atılan iftira ve dedikodulara bile katlanırdım sen olsaydın!..
Sessizlikten bahsedince aklıma ne geldi biliyor musunuz
Mübarek insan gönül sultanı Hazreti Mevlânâ, kendine "Hamuş" dermiş. Ne mânâya geliyormuş bu kelime biliyor musunuz "Suskun, susan adam, sessiz..." demekmiş. Hiç düşünebiliyor musunuz Dünya çapında bir şair, mütefekkir, İslâm âliminin, yani işi gücü, varlığı, kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem mısraya imza atmış bir münevver insanın, nasıl olup da kendine "SUSKUN" adını verdiğini