"Peki bizim taze derviş ne yapmış hocam.."

"Muhatabın kabiliyetine ve ihlâsına, yani samimiyetine göre vazifeler de farklılık arz eder hafız evladım" Talebe: - Hocam, pek kolay vazife verilmiş. - Muhatabın kabiliyetine ve ihlâsına, yani samimiyetine göre vazifeler de farklılık arz eder hafız evladım - Anlayamadım. - Bazı müridler, ihlaslıdır; verilen vazifenin niçinini araştırmaz; "Hocam dediyse vardır bir hikmeti" der, dört elle sarılır vazifesine. Bazıları; akıl yürütür; "Böyle şey mi olur" der, ona göre gevşek hareket eder, bazıları da; "Bu iş bana göre değilmiş" der, başlamadan bitirir, nefsinin peşinden koşar. - Peki bizim taze derviş ne yapmış hocam - Hocasından gelen emre; "Başımın üstüne" demiş, vakit kaybetmeden de kayayı itmeye başlamış. Ertesi gün devam etmiş ve takip eden günler birbirini kovalamış Güneşin doğuşundan, batışına kadar, taşı ittirmiş ama kıl kadar yerinden oynatamamış. Aylar süren çabalara rağmen maalesef kaya olduğu gibi duruyormuş. Her defasında kulübesine yorgun-argın dönerken, çabalarının boşa olduğunu düşünmeye başlamış artık. Onun şevkinin kırıldığını hisseden şeytan, hemen harekete geçmiş ve kalbine vesvese vermiş: "Ne kadar zamandır bu kayayı itip duruyorsun, bak bir milim bile kımıldamadı. Kendine, boşu boşuna eziyet ediyorsun! Şimdiye kadar anlaman lazımdı; onu yerinden oynatman zaten mümkün değil!.." Böylece; gence vazifesini yerine getirmesinin imkânsız olduğunu, dolayısıyla, muvaffak olamayacağı hissini, aşılamaya çalışmış. Yorgunluğuna bir de bu çeşitten düşünceler ilave olunca, şevki kırıldığı gibi ümidini de kaybetmeye başlamış bu taze mürid. "Doğru ya, neticesi belli olmayan bir iş için niye paralanıyorum ki" diye kendi kendine söylenip aldatıldığına kahırlanıyormuş. "Bundan sonra, azıcık bir kuvvet harcayacağım!" niyetiyle fazla yorulmadan, dostlar alışverişte görsün kabilinden uğraşmış. Hocasının sözü yere düşmesin, sorduğunda; "Yapmadım, etmedim" dememek içinmiş bu yaptıkları