Nice his ve düşüncelerle bindiği otobüs, Erzurum'u terk etmişti...

Sohbetin tılsımlı cazibesine kapılan Lütfü Hocayı, muavinin ikaz etmesi uyandırdı: "Hadi hocam herkes seni bekliyor!.." Lütfü Hoca, tanımadığı o tatlı dilli adamı hayranlıkla dinliyordu: -Hayatı; iki direğe veya ağaca bağlı salıncağa benzetenler de vardır. Onlara göre HAYAT; bir ucunda gözyaşı ve hüzün, diğer ucunda huzur ve saadet Bu iki uç arasında sallanır durur Aslında esrarengiz bir seyahattir hayat; kimi ömrünün yettiği yere kadar gider, kimi de hayallerinin bittiği yere Bana göre hayat, ikiyüzlüdür; bazen arkandan çelme takacak kadar nankör, bazen elinden tutup kaldıracak kadar centilmen Bir başkalarına göreyse hayat, tozpembedir; kimi tozunu yutarken, kimi pembe hayallerini yaşar. Âlimlerimize göre hakiki manada hayat; iki sualin arasında yaşanan ÖMÜRDÜR. Musallaya gelen tabuttakine: "Merhumu nasıl bilirdiniz" Cemaat hep beraber: "İyi biliriz" der, son nokta konur. Konur da ya "İYİ Kİ ÖLDÜ" diyenler olursa, o zaman vay hâline! İster bey ol, ister paşa, İster fakir, ister poşa İmanın sağlamsa eğer, Ömrün geçmemiştir boşa Hayat dediğin bilmece, Altı üstü, iki hece. Çözene aydınlık gündüz, Çözmeyene koyu gece Öğle değil midir hayat dadaşlar Sohbetin tılsımlı cazibesine kapılan Lütfü Hocayı, muavinin ikaz etmesi uyandırdı. - Hadi hocam herkes seni bekliyor! - Tamam geldim! - Bavulun falan var mı Ver bagaja koyayım. - İki torbam var. - Ver, haydi! - !!! Sohbetin ve hatibin sevimli simasının tesirindeydi Lütfü Hoca. Ne hoş, ne ahenkli geliyordu gözüne, kulağına. "Bu adam, o günkü olmasın" diye aklına geldiyse de bir benzerliği yoktu ve otobüs çoktan hareket etmişti bile. Hastalık, hasretlik, sıkıntı ve ihtiyaç içinde olma hâllerinde insanlar daha bir hissî oluyordu. "Uzaktan davulun sesi bir başka gelse de" yakından görüp yaşayanlar daha bir başka hissederdi