Karagümrük camilerindeonu tanımayan kalmamıştı...

Yeni tekaüt olmuş Lütfü Hoca, çok sevdiği mesleğinden ve arkadaşlarından ayrılalı, hizmet etmede yavaşlamamıştı. Demirci körüğünde harlanmış nar bir küre gibi kızıl bulutların arkasında saklanan sabah güneşine elini siper ederek bakan Lütfü Hoca; "Haydi Bismillah! Daha fazla geç kalmayalım..." diyerek çıktı evinden. Şeffaf bir sis gibi başlayan birbirine bitişik binaların gölgeleri altında konuşmadan yürümelerinin bir sebebi vardı. Her sabah okunacak duâlar için tam bir fırsattı bu yürüyüş...Karagümrük durağına çıktıklarını pek anlamamışlardı bile. Bu yol ağzında iki oğlu ellerini öperek duâ istedi, gelen minibüslere bindiler. Baba ve iki küçük oğul; muhabbet, hürmet ve ayrılık münasebetiyle tekrar tekrar el salladılar birbirlerine. Mehmet Zeki Sultanahmet'e, Sedat Gaziosmanpaşa'ya, yeni emekli olmuş Lütfü Hocaysa Fatih Müftülüğüne gidiyordu. Birbirlerinden ayrıldıkları gibi yine kararlı ve huzur doluydular. Tek başlarına yol alacak, işlerini bitirince de akşam Karagümrük'teki mütevâzı hanelerinde buluşacaklardı...Yeni tekaüt olmuş Lütfü Hoca, çok sevdiği mesleğinden ve arkadaşlarından ayrılalı, hizmet etmede yavaşlamamıştı. Beş vakit, beş ayrı camide vazife yapıyor, cemaatin kalbini fethediyordu. Karagümrük camilerinde onu tanımayan kalmamıştı. Şimdiyse daha çok ve daha rahat hizmet edebilmek için resmî müsaade almak gayretindeydi. Bu güzel niyet ve telaşla Fatih Müftülüğüne gidiyordu. Hiç üşenmeden dar sokaklardan geçiyor, taş merdivenlerden tırmanıyor, yaşına aldırmadan hizmet aşkıyla koşturuyordu dur durak bilmeden. Gözü, vızır vızır gelip geçen arabalarda, kulağı çevreden gelebilecek seslerde, gönlü muhterem hocasının; "Hafız Lütfü, pek hizmet ehlisin! Sende öyle bir kabiliyet var ki parayla istesen de elde edemezsin. Bu Hak vergisi meziyetin mübarek olsun! Belki farkında bile değilsin. Söyleyeyim o zaman; insanlara hizmet etmeyi, kalp kazanmayı pek seviyorsun. Bu Rabbimizin sana bahşettiği, başkalarında kolay kolay bulunmayan büyük bir