"Bekle bizi yeni evim, İnşallah bir daha fenalık geçirmem!.."

Doktor Nefise "Umumiyetle insanlar mesut oldukları hadiseleri kafalarına takmıyorlar. Bilhassa sinirlendikleri ve üzüldükleri şeyleri düşünme eğilimindedirler. Kafaya takılan işlerde bir yarım kalmışlık, bir söylenememişlik de vardır..." derdi. Anneciğimin bu hâline ne kadar da uyuyordu bu tarif... Toprağın üstünde ne olduğunu görüyoruz, şüphesiz altında da bir başka âlem vardı da bize meçhuldü. Yaşadığımız bu dünya hayatı pek narin, oldukça kırılgandı. Kesin cahili olduğumuz ve hiçbir zaman da tam bilemeyeceğimiz, idrak etmede zorlanacağımız nice tehlikelere sonuna kadar açık ve müdafaasızdı bu etten kemikten müteşekkil fâni varlığımız... Hayatla ölüm arasındaki zamanın uzunluğu da sadece bir "an" kadarmış da o hakikati bir türlü kabullenemiyorduk.İki kıtayı birbirine bağlayan dünyanın incisi, tarihî ve coğrafî güzellikleriyle meşhur bir şehirde, yeşil ve maviyle sarmaş dolaş Boğaz'ın kıyısında insan olmak... Bir nokta kadar küçülüp kalmak demekti bence... Kendinin bir hiç olduğunun idrakini yaşamak demekti... Etrafa vuran her rüzgârda sağa sola savrulmak... Güzelliklerden çok, gözün ve özün birlikte farkına vardığı bu tefekkür ve his deryasında üşümek demekti. Üşümek ve fakat sabretmek mühimdi... Sonra kendine gelip, baharın, yazın kıymetini bilmek... Şükretmek demekti... Hakikaten paha biçilmez bir nimetti bu, inanın öyleydi...Taksi evimize doğru yol alırken sıkı sıkıya elini tuttuğum anneciğimi konuşturmadan çevreyi seyrettiriyordum. İçimden de "Rabbim, öyle güzellikler ver ki bu güzel şehrimize ve içindekilere; geceleri yıldızlar yere inmiş olsun, insanımızı sarıp sarmalasın, gündüzleri her renkten düğün alayı gibi coşsun, yaşayanlar huzur bulsun, iliklerine kadar sevsin, sevilsinler... Ne zaman ve hangi şartlarda olunursa olunsun bakmaktan hiç bıkılmasın, nihayetsiz güzelliğiyle gözlerimiz kamaşsın, engin gönüllerimiz lekesiz, süt gibi ak pâk, bulutlar kadar bembeyaz, rahmetler kadar tertemiz olsun, kalplerimiz huzur ve saadetle dolsun, taşsın..." diye duâ ediyordum hep.Evde bizi zor saatler bekliyordu. Hem anneciğimden işiteceklerim hem de Tanju'nun