PADİŞAH VE KULLARI!

Hükümdar ile tebaa arasındaki münasebet, bir yanda sadakat ve itaati; öte yandan şefkat ve himayeyi ifade eder. Kimilerine göre, padişahlar, halka 'kullarım' diye hitap edermiş; öyleyse Osmanlılarda halk, vatandaş sayılmazmış. Padişahın kölesi imiş. Kimilerine göre ise, ancak Allah'a kul olunurmuş, padişahın kulu olmazmış. Köle ve kul, Türkçe tabirlerdir. Arapça'da abd ve memluk denir. Ubudiyet ve ibadet, abd kelimesinden gelir. Farsça'da kul yerine "bende" kullanılır. "Bendeniz" tabiri, "köleniz" demektir. Emir kulu Kul denince, kullanıldığı yere göre, farklı manalar hatıra gelir. Bunlardan biri, Allah'a ibadetabdiyet ile mükellef insan demektir. Dünyadaki bütün insanlar Allah'ın kuludur. Fatiha suresinde "Yalnız sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz" mealinde âyet-i kerime vardır. Birinden yardım istemek dinde menedilmediğine göre, başkasının kulu olmak da menedilmiş değildir. Bu âyet-i kerimedeki kulluk, ibadet manasınadır. Âyet-i kerimelere kafasına göre mana vermek, ahmaklık alametidir. Şu hâlde birinin birine kul olması, Allah'a kul olmasına mâni değildir. Nitekim harplerde esir düşen düşman, öldürülmez, esir mübadelesi veya fidye ile serbest kalmaz yahut zimmi vatandaş olmaz ise, köle yapılır. Kulun bir başka manası hizmetkârdır. Kölenin esas vazifesi efendiye hizmet etmek olduğuna göre, kul kelimesi hizmet eden demektir. "Emir kulu" tabiri bu manaya gelir. Kapında kul olmak Kul, köle, bende gibi tabirler, zamanla bir iltifat, tevazu ve iltica manası kazanmıştır. Hazret-i Ali'nin "Men allemenî harfen fekad sayyerenî abden" sözü meşhurdur. (Bana bir harf öğretenin kulu olurum), demektir. Şiirlere, türkülere, şarkılara kadar girmiş olan "Kulun kölen olayım" tabiri işte bunu ifade eder. Şair Nevi, aşkını anlatırken, "Cihanın izzü câhın şöyle iz'an eyledim ben kimEşiğinde kul olmak, dehre sultan olmaktan yeğdir" diyor. Bir kimsenin bir kimseye takdim edeceği en büyük hediye, hizmetidir, hürriyetidir. "Kulluk benim olsun, sultanlık senin" mısraında bu mana vardır. Hele seven, sevdiğine kul olmayı, sevgisinin işareti ve aşkının cilvesi bilir. Şair der ki: "Ben senin nen olayım Kulun kölen olayım!" Meşhur Hüma Kuşu gazelindeki "Sen efendi ben kapında kul olimKoy desinler bu da bunun kuludur" mısraları bu kabildendir. Fakirhane mi, devlethane mi Kul, haddini bilmelidir. Kul, köle, bende gibi tabirler, eski terbiyede sık kullanılan ve bilhassa istidalara, hatta mektuplara yazılan birer tevazu nişanıdır. Osmanlılarda hiç kimse kendisinden 'ben' diye bahsetmez. "Kulunuz, köleniz, çakeriniz veya (tevazuyu daha da ileri götürerek üçüncü şahıs sigasıyla) kulları, bendeleri, çakerleri, abd-i acizleri" diye anar. Kızından veya zevcesinden, "kerimem (veya refikam) cariyeniz"; oğlundan bahsederken "mahdum köleniz" diye bahseder. Nitekim kendi evinden "fakirhane", muhatabının evinden ise "devlethane" diye bahseder. Bu, Osmanlı terbiyesinin en mühim umdelerindendir. Kul mu, tebaa mı Gelelim padişahlar ve kullarına Bir kere Padişahlar, halka "Ey kullarım" diye hitap etmez. Ancak dolaylı olarak felanca kulum veya kullarım diye bahseder. Burada kul, hem tebaa için, hem de padişahın yakın çevresindeki vazifeliler için kullanılır. Osmanlılarda klasik devirde devlet adamları ve kapıkulu askerlerinin hemen tamamı kul menşelidir. Bunlar da ya devlete ya da padişaha aittir. Devlet hazinesinin mutasarrıfı da padişah olduğuna göre hepsinin "padişahın kulları" diye anılması tabiidir. Sonradan artık hür memurlar istihdam edildiğinde bile ananeye göre, sadakat ve itaatin icabı olarak kul tabiri kullanılmaya devam etmiştir. Bütün monarşilerde de böyledir. Kur'ân-ı kerim ve hadis-i şerifler, hükümdarın tebaasını kollayıp gözetmesini; tebaanın da hükümdara itaat etmesini emreder. Yani tebaanın, hükümdara itaati ve sadakati bir İslam-Osmanlı anayasa hukuku kaidesidir. İşte hükümdar ile tebaa arasındaki bu münasebetin vasfı icabı, siyaset ananesinde tebaa da padişahın kulları olarak anılır. Yoksa hür kişilerin, padişahın kölesi olmadığı meydandadır. Burada kul tabiri, bir yanda sadakat ve itaati, öte yandan