Bir arada Buhara'da

Bugün sınırlarımızı aşan coğrafyalarda attığımız adımlar var. Gerek ülkemiz ve gerekse kurumumuz olarak varlığımızı hissettiriyoruz oralarda. Lakin bu varlığımızın sınırlarımızın dışında olduğu çok da doğru bir ifade sayılmaz. Olduğumuz yerler, bizim yolculuğumuzun ya çıkış noktası ya durağı ya da hedefidir esasen. Özbekistan özellikle bu tanımın tam adresidir. Yıllarca mazlum ve mazlumlaştırılmış coğrafyalar da hadimiyet haritamızın ana unsurlarıdır. Onlar bizdendir, bizler de onlardanız! Tarih, bu "bizlik" gerçeğini kayıt altına defaatle almıştır. Bu kayıtlardan bir tanesini gelin birlikte okuyalım isterseniz sevgili okurlarım. Tarih 26 Nisan 1920...Mustafa Kemal Paşa, Meclis'in açılışından hemen üç gün sonra yazdığı mektupla Kurtuluş Savaşında kullanmak üzere Sovyetler Birliği'nden silah cephane ve malzeme yanında para isteğinde bulunur. Hatta gönderdiği mektubuna cevap beklemeden 11 Mayıs'ta Rusya'ya bir de heyet gönderir. Ve Mustafa Kemal'in mektubu üzerine Rusya 1920 yılından itibaren belli aralıklarla Ankara Hükümetine cephane, savaş malzemesi ve para göndermiştir. Sovyetlerden temin edilen nakdi yardımlar üç yıl itibariyle aşağıdaki gibidir. 1920 yılında: 3 milyon 66 bin 800 adet Altın Ruble, 100 bin adet Osmanlı Altını, 1921 yılında: 9 milyon 800 bin adet Altın Ruble, 1922 yılında: 4 milyon 600 bin adet Altın Ruble. Daha sonra öğreniyoruz ki, Sovyet yardımı olarak bilinen bu paralar Özbekistanlı kardeşlerimiz tarafından gönderilmiş olan yardımların bir kısmıdır. Bu küçük örnekle dahi bugün neden Buhara'dayız, Özbekistan'dayız sorusunun cevabı net bir şekilde verilmiş oluyor. Özbekistan ve Özbekistanlılar bizim geçmişten bugüne taşıdığımıztaşımamız gereken değerlerimizdeğerlilerimizdir. Ellerinde avuçlarında ne varsa bize vermekten çekinmeyen bu gönül ve vefa ehli insanların bugün hadimiyetinde oluşumuz bir borcun ifasıdır aslında. Zor zamanlarımızın kadim ve sadık dostları Özbekistanlılar bizim ayrılmaz bir yanımız olarak kalmaya devam edecektir evelallah. Evet, Buhara'da açmış olduğumuz Buhara İbni Sina Tıp Fakültesi ve Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulumuzdan ilk mezunlarımızı verdik. Bu kutlu yolun ve emeklerimizin ilk meyvesini aldık şükürler olsun. Sn. Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere bu konuda emeği, teri, duası olan herkese minnettar olduğumuzu tekrar gönülden ifade etmek isterim. Bilvesile; Mogadişu, Nyala'nın ardından Buhara'ya da kollarını uzatmıştır Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane! Bu mezuniyetlerle birlikte vefaya, kardeşliğe, kadim bir medeniyetin geleceğe iliklenme hikayesine şahit oldu dünya. "Vefalı Türk geldi yine" diye marşlar niye yazılır, bugün tekrar anladı dünya kamuoyu... Mekteb-i Tıbbiyye-i Şahane'nin banisi II. Abdülhamid Han üniversitemizi kurarken