Yapmak mı Yıkmak mı

Ahmet Hamdi Tanpınar ve Orhan Pamuk iki yazar. İkisi de eserlerinde gördüklerini, tanık olduklarını, duyduklarını, uzun uzadıya anlatmış; olumlu olumsuz tespitlerde bulunmuş. Romanlarında çokça bu yazı türünden istifade etmiş, denemelerinde buna yer vermişler. Hatta zaman zaman kantarın topuzunu kaçırıp olumsuz tarafları abartarak değerlendirme yapmışlar. Ancak söylemler çok farklı. Birinde ince ve ironik; diğerinde kaba, açık ve abartılmış. Sanırım neden bahsettiğimi anlamışsınızdır. Son dönemde gazete, dergi ve sosyal medya ortamlarında karşımıza çıkan bir yazı türünden söz ediyorum. Çoğu zaman beğenip alkışladığımız, bazen de bizi kızdıran yazılardan bahsediyorum. Özellikle sosyal medya ortamında bu türle karşılaşınca hemen okuyup tepki vermekten kendimizi alamadığımız metinleri kast ediyorum. Evet, bir yazı türü olarak eleştiriden bahsediyorum. Bana göre bu tür yazılarda iki önemli sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan ilki bütünüyle olumsuz, kötümser bir bakış açısının bu yazılara hâkim olması. İkincisi, olumsuz olarak ortaya konan durumlarla ilgili, bir çözüm veya çare yahut bir teklif ortaya konmamasıdır. Bu ikincisine dâhil edilebilecek diğer önemli bir sorun ise belirtilen olumsuz durum karşısında insanlık adına bir keder veya üzüntü duyulmayan söylem biçimidir. Aslında eleştiri böyle bir şey değil. Nitekim Ahmet Hamdi Tanpınar da "İyi ve kötü demekle tenkit olmaz; tenkit daha geniş çevreler ister. Bence münekkit asıl yaratıcıdır. Dikkat edin, bütün büyük münekkitler ufuk hazırlamışlardır." tespitiyle meseleye dikkat çeker. Çünkü eleştiri kavramı için kullanılan tenkit kelimesinin Arapça "nakd" kökünden geldiği ve "nakit" şeklinde "satın alınan bir şeyin kıymet ölçüsü" anlamında kullanıldığı görülür. Eleştiri (critic) kavramının Batı'daki karşılığı ise Yunanca kritikos "hükmetme" kelimesinden "bir şeyin kıymeti hakkında hüküm verme" anlamını taşıdığı görülür. Nitekim Şemseddin Sami, meşhur kamusunda eleştiriyi (tenkid) "Asâr-ı edebiyye ve fenniyyenin bîtarafane nazar-ı tedkik ve muayeneden geçirilmesiyle bilmuhakeme beyan-ı mütalaa edilmesi." olarak tanımlar. Fuat Köprülü, kavramın zamanla eski edebiyatımızdaki "hiciv" benzeri bir hale dönüşerek "edebî ve bilimsel eleştirilerin bile bir esere objektif yöntemlerle kıymet biçmek, önemini ortaya koymak yerine, eseri veya yazarını yerden yere vurma" halini aldığını belirtir. Günümüzde iletişim imkânlarının (TV, sosyal medya, internet vb.) artması, haber değeri taşıyan bilginin çoğalıp hızla yayılmasına yol açmıştır. Bu durum içinde olumsuzluk barındıran her türlü yayının hacmi, büyüklüğü ve dolaşımını etkilemiştir. Eleştiri de doğal olarak bundan nasibini fazlasıyla almıştır. Gelinen noktada aslından tamamen uzaklaşmış, insanlara ve topluma faydadan ziyade zarar veren bir kavramla karşı karşıyayız. Adeta "boş lakırdı" diyebileceğimiz bu kavramı artık "dedikodu" yapmaya benzeyen bir "laf kalabalığı" diye de tanımlayabiliriz. Kısaca yazana ve okuyana faydası olmayan bir şeyden söz ediyoruz. Çünkü