İbni Teymiye'nin yolundakiler!

Küçüklüğünden itibaren iyi bir tahsil gören ve ilim sahibi olan İbni Teymiye, önceleri Hanbeli mezhebi müderrisliği yapmıştı. Bir müddet Hanbelî mezhebinde olanların sorularına cevap ve fetvalar verdi. Yunan filozoflarının ve Şiilerin fikirlerini tenkit etmek için kitaplar yazdı. Şöhret sahibi oldu. Fakat paranın, mevki ve makamın bazı kimseleri yoldan çıkarması gibi İbni Teymiye de sahip olduğu ilmi kudretin şöhreti pençesinde zebun oldu. Kendini ve fikirlerini Ehl-i sünnet âlimlerinden üstün görmeye başladı. Geçen hafta değindiğimiz üzere Hulefâ-i râşidîn ve Eshâb-ı kiramdan bazılarını şanlarına yakışmayacak ifadelerle tenkit etti. İlk Müslümanların, Kur'ân-ı kerîme ve hadîs-i şerîflere uyduklarını, sonradan gelen mezhep imamlarının kendi görüşlerini işe karıştırdıklarını iddia etti. Kendisini zamanının neredeyse tek imamı olarak görüyordu. Allahü teâlânın ve peygamberlerin sıfatlarını ve tasavvufu inkâr edip bir kısım evliyayı küfürle itham etti. Bilhassa İmâm-ı Eş'arî, İmâm-ı Gazâlî ve Muhyiddîn-i Arabî'ye dil uzattı. Böylece Ehl-i sünnet yolundan ayrıldı. Onun bu fikirleri gerek zamanında gerekse sonra gelen Ehl-i sünnet âlimleri tarafından şiddetle reddedilip çürütüldü. Tuttuğu yolun bozukluğunu ispat eden yüzlerce kitap yazıldı. Neticede eserleri uzun bir süre etkisini kaybetti. İbni Teymiye'nin fikirleri 19. asırdan itibaren yeniden revaç bulmaya başladı. Böylece gerek ferdî yönde gerekse İngilizlerin desteklediği devletlere fikrî öncülük yapmış oldu. Ferdî bazda Afgani, Abduh, Reşit Rıza, S. Ahmet Han, Fazlurrahman ve Musa Bigiyef etkilemiş olduğu isimlerin en önde gelenleridir. Devlet bazında ise fikirleri, Suudi Arabistan'ın resmî inancı olan Vehhabiliğin temellerini oluşturacaktır. Dinde reform, ıslah ve tecdid yapıyoruz diyenlerin ilk mercii ve kaynağı hep İbni Teymiye olmuştur. Ondan sonra ve günümüzde, İslami anlayış ve yaşayışlarını İbni Teymiye'nin belirlediği esas ve verdiği fetvalar üzerine bina edenler, ona dayanarak Maturidi ve Eş'âri mezhebine müntesip Müslümanları "ehl-i bid'at" olarak nitelemeye devam etmektedirler. Ne kendi görüyor ne dinleyenler anlıyor! İbni Teymiye'nin günümüzde en ateşli savunucularından biri ise Nurettin Yıldız'dır. Nurettin Yıldız bir taraftan onu savunmaya çalışırken bir taraftan da ne kadar bozuk yolda olduğunu kör gözlere sokarcasına göstermiş oluyor. Fakat ne kendi görüyor ne de dinleyenler anlıyor. Buyurun onun, Cenab-ı Hakkın cisim olduğu ve tevil konusunda fikirlerini savunurken kurduğu cümlelere dikkat kesilelim: "Mücessime cisme benzetmek demek. Bu dünyada en son İbni Teymiye'ye mâl edilebilecek bir şey. İbni Teymiye, Allah'ın isim ve sıfatları konusunun ilk asra döndürülmesi kavgasını yapıyor... Bu konuda dört mezhebi karşısına alıyor. İbni Teymiye mezhep imamlarına karşı çıkıyor, böyle yapmayın diyor. Eshâb-ı kirâm, Allah'ın 'elyed' sözünü (te'vil edip) 'gücü'dür dediler mi Demediler. Biz de öyle diyelim, Eshâba uyalım, diyor." Yıldız, bu ifadeleri ile bir taraftan İbni Teymiye'nin dört mezhebi karşısına aldığını açıkça belirtirken diğer yandan dört mezhep imamının Cenab-ı Hakk'ın sıfatları hususunda Eshabın dolayısıyla Resulullah'ın akidesini reddettiler diyerek suçlamakta ve İbni Teymiye'yi haklı çıkarmaktadır. Bu nasıl bir iftiradır ki, İmam-ı Azam, İmam-ı Şafiî, İmam-ı Malik ve İmam-ı Ahmed bin Hanbel gibi büyük müctehid âlimler akaidin bu en temel mevzuunda yoldan çıkmış olsun Yine Nurettin Yıldız; "Ben İbni Teymiye'nin kitaplarını okudum Allah'ı insana mahlûkata benzettiğine dair bir şey göremedim" demektedir. Demek ki Nureddin Yıldız, İbni Teymiye'nin "Beyanü Telbisi'l-Cehmiyye" adlı eserini ya okumamış veya anlamamış. Bakın İbni Teymiye o eserde şöyle yazmaktadır: "Nitekim varlıklar âleminde de biz had-sınır kelimesini bu anlamda kullanıyoruz ve şöyle diyoruz: 'İnsanın haddi, insanın sınırları'. Bu sıfat, bir varlığı başka varlıklardan ayıran sınırlardır, sıfatlardır, özelliklerdir. Hatta 'evin sınırları, bahçenin sınırları' deriz. Böyle dediğimiz zaman evi, diğer evlerden ayıran yönlerini ve yanlarını kastetmiş oluruz ki bu yön ve yanlarla o ev ve bahçe diğerlerinden ayrılır. Bu anlamda kullanılması lügat ve örfte yaygın ve bilinen bir şeydir. Cehmiyye dediğimiz kimseler Cenab-ı Hakk'ın sıfatları yoktur, dolayısıyla O mahlukatından ayrılmaz diyorlar. Cenab-ı Hakk'ın sıfatlarını ve miktarını reddediyorlar." (Bkz. Beyanü Telbisi'l-Cehmiyye fi Te'sisi Bida'ihim el-Kelamiyye, c.1, s.443) İbn Teymiye'nin bu ifadeleri ile Cenab-ı Hakk'a, miktar ve sınır belirlediği açık bir biçimde anlaşılmıyor mu Çelişkiler içinde! İbni Teymiye hakkında araştırma yapanlar, tez yazanlar kendisinin sık sık tenakuza, çelişkilere ve tezatlara düştüğünü ifade ederler. Bu çelişkilerden biri de mezhep meselesidir. O, bazı eserlerinde mezhebe bağlanmanın bidat olduğunu söylerken bazılarında ise mezhebe bağlanmanın gerekli olduğunu belirtir. Kendisinin mezhebinin olmadığını zira Ebu Yusuf gibi zatların da ilimde ilerledikten sonra kendi mezheplerini terk ettiğini söyler. Nitekim "Fetâvayi'l-Mısriyye" adlı kitabında şunları zikreder: "Bir kişi Ebu Hanife, imam Malik, imam Şafiî veya Ahmed b. Hanbel'e tabi olsa ve bazı meselelerde başka mezhebin görüşünü daha kuvvetli görüp ona tabi olsa, bu çok güzel bir davranıştır. Bu davranışı, onun ne dinini ne de adalet ve doğruluğunu zedeler." Bu sözleri söyleyen İbni Teymiye; "el-Kaza mine'l-İnsaf" adlı eserinde ise şöyle der: "Kim belli bir imamı taklit etmeyi farz olarak görürse tevbe etmesi söylenir, yapmazsa öldürülür. Çünkü bu farziyyet, rububiyyetin özelliklerinden olan teşri (hüküm verme) konusunda Allah'a şirk koşmadır." Onun bu ifadelerine rağmen Nurettin Yıldız kendisini savunurken net bir biçimde "İbni Teymiye asla mezhepsiz değildir. Hanbeli'dir ama Ahmed b. Hanbel'in ictihadlarının çoğuna itiraz etmiştir" diyerek kendisini aklamaya çalışmakta ancak mızrak da çuvala sığmamaktadır...