Canavarlaşan Batı!

Geçen haftaki yazımın sonunda "Türkiye, Filistin meselesinde; Suriye'yi, Yunanistan'ı, etrafına yığılan terör örgütlerini ve İsrail'in yanında duran ABD ve bütün Avrupa'yı düşünerek adım atacaktır" demiş ve bu konuyu biraz daha açacağımı belirtmiştim.

Devletlerin politikaları ve savaşları günlük veya haftalık değildir. Her devletin kendince hedefleri, idealleri vardır. Bu hedeflerine ulaşabilmek için uzun süreli politikalar uygularlar. Bu politikaları, çoğu kez başka bir devletin zararına gelişir.

Bilhassa "süper güç" denilen devletler, tüm dünya hâkimiyetini ellerine geçirmek ve bunu devam ettirmek için hiçbir fedakârlıktan çekinmezler. Osmanlıdan sonra süper güç hâline gelen devletler bu gayeye matuf olarak attığı adımlarda neredeyse tüm dünyaya keder ve gözyaşı verdi. Dünyayı iki kez savaş meydanı yaptılar. Milyonlarca insan hayatını yitirdi.

Birinci ve İkinci Cihan Harpleri sonunda ellerine cetveller alarak haritalar çizdiler. Yeni devletler ortaya çıkardılar. Sonra yetmedi, daraldıkça bunaldıkça masanın başına geçerek cetvelleri defalarca kullandılar. Her kullanışta yeni ve küçük devletçikler ortaya çıkıyordu. Böylece devletçikleri kukla gibi kullanmak ve sömürmek kolaylaşıyordu.

Elbette sadece bu yol kullanılmıyordu. Bazen de devletler birbirine düşürülerek güçleri kırdırılıyordu. Yıllar süren İran-Irak savaşını ve neredeyse iki yıla yakın bir süredir devam etmekte olan Rusya-Ukrayna savaşını düşününüz.

Bazen de iç karışıklıklarla ülkeleri darmadağın ediyorlardı. Afrika'da üst üste yaşanan darbeler ve peşi sıra gelen iç savaşlar, Orta Doğu'da "Arap Baharı" denilen büyük çatışmaların arkasında hep Batı ve hususen ABD parmağı vardı. Sovyetler dağılınca "süper güç" noktasında tek kalan ABD, sanki daha bir canavarlaşmıştı! Dünyanın kansız bir günü olsun istemiyordu.

Türkiye'yi parçalama sevdaları!

Batı'nın, 1960 yılından beri sık sık darbelerle hizaya getirdikleri Türkiye'yi de sonunda üçe ayırıp gücünü bütünüyle kırma düşüncesi, 15 Temmuz kapışmasında hüsranla noktalandı. Fakat onlar bu niyetlerinden vazgeçecek değillerdi. Türkiye'yi siyasi, ekonomik ve askerî olarak abluka altına alma girişimleri tam gaz sürmektedir.

Kendisi hakkında alınan kararı net gören Türkiye de yedi yıldır bu yağlı ilmiği boynuna geçirtmemek için mücadele vermektedir. Bu, gerçekten büyük bir mücadeledir. Türk halkı verilen bu büyük mücadelenin ne denli önemli olduğunu Allah korusun ancak savaşı kaybederse anlayacaktır.

Hadiseleri günlük değerlendirenler asla rotasını belirleyemezler. Yolu üzerinde açılan kara deliğe gözü kapalı girerler. Girdikleri anda da kendilerini bir kez daha asırlar sürecek felaketin girdabında bulurlar.

Hâlbuki hadiseleri, evvelini unutmadan değerlendirenler gafletten emin olurlar.

Bakınız Batı, daha 15 Temmuz'dan evvel Türkiye'yi bir savaşa sürüklemek için çok çalışmıştı. Arap Baharı denilen süreçte Suriye karıştığında Türkiye'nin müdahalesi için şartlar planlanmıştı. Libya'ya gözü kapalı dalan Fransa, Suriye'ye girmek için de girişimler yapıp demeçler verirken aslında Türkiye'ye yem atıyordu. Türkiye'nin derhâl savaşa dâhil olması bekleniyordu. Hatta o dönemde Başbakanlıkta bulunan zat Şam'da cuma namazı kılmaktan dem vuruyordu.

Fakat Türkiye akl-ı selim ile bu tuzağa düşmedi. Düşünün o dönem savaşa girmiş olsa bir taraftan içeride hâkim olan FETÖ, diğer taraftan Türkiye'ye müdahale ettirilecek Rusya ve İran eliyle devlete ve millete neler yaşatılacaktı!..

Bu olmayınca Rusya ile aramız açılmaya çalışıldı. Aslında Ukrayna'nın akıbetine ilk biz uğrayacaktık. Nitekim uçak krizinde yine aynı başbakanın (Davutoğlu), "ben düşürttüm" diyerek efelenmesi neyin çağrısıydı Sayın Erdoğan ve Türk istihbaratının uyanıklığı büyük ve derin felaketlerin önünü kesmişti.

Akabinde 15 Temmuz devreye sokuldu. Burada da beklediğine ulaşamayan ABD, o zamandan bu zamana Türkiye'yi çevrelemeye devam etmektedir. Yunanistan ve Suriye'ye akılalmaz silahları yığmış bulunmaktadır. Filistin kartını da açarak Akdeniz'e savaş gemileri dizilmiştir.

Türkiye'nin muazzam hamleleri!

Türkiye ise hemen her konuda meşruiyet çizgisini son derece hassas bir şekilde gözeterek adımlarını korkusuzca atmakta ve hiç çekinmeden cevaplarını sahada vermektedir. Libya, Doğu Akdeniz, Azerbaycan ve Suriye harekâtları bunu dosta düşmana göstermiştir. Silah sanayiindeki yüksek hamleleri de düşmanlarının gözünü yıldırmaktadır.

Türkiye ABD hamlelerini boşa çıkarabilmek için son üç yıldır bilhassa Orta Asya ve Orta Doğu'da yeni siyasi ve diplomasi hamlelerini de başlatmıştı. Zengezur Koridorunun açılması için neredeyse engel kalmamıştı. Böylece Orta Asya Türk ülkeleri ile iş birliğinin zirveye çıkacağı günler yaklaşmış oluyordu.

Diğer taraftan Orta Asya İslam ülkeleri ile yıllardır bozulmuş olan siyasi istikrarı yeniden düzeltmenin adımları da atılıyordu. Mısır, Suriye ve Birleşik Arap Emirlikleri ile bozulmuş olan ilişkiler yeniden tanzim edilme yoluna girilmişti. Hatta buna İsrail de eklenmişti.

Öyle inanıyorum ki Türkiye'nin bu hamleleri bölgede bambaşka bir siyasetin yolunu açacaktı. Muhtemelen çok uzak olmayan bir zamanda Filistin Devleti'nin de yolu açılacaktı.

İşte hiç beklenmeyen bir anda Türkiye'nin bütün bu hamlelerini boşa çıkaracak bir girişim yaşandı.

Hamas'ın son hamlesinin arkasında kim vardı, kim destekledi, destekleyenler sonrasında neden birdenbire gizlendi, "vururuz" diyerek efelenenler neden sessizliğe gömüldü, İsrail'in ilk günkü her türlü acizliği, sonrasında birden eski hüviyetine bürünmesi, Gazze'ye yağan korkunç bombalar, yerle bir olan binalar, ABD ve İngiliz savaş gemilerinin bölgeye yığılması, onların da teşvik ve desteğiyle çocuk kadın demeden yapılan soykırım vahşeti, durmayan katliamlar ve Gazze'ye başlatılan kara harekâtı neyle açıklanacaktı. Bugün için her gün kafa karıştırıcı açıklamalar yapılmaya devam ediliyor. Elbette yarınlarda bunun bütün şifreleri çözülecektir.