Şefik Peker ağabeyim

1970 senesinde Risâle-i Nurlarla müşerref olunca, bu cemaatin müntesibleri ile Ankara'da tanışmaya başladım. Onlar sanki Asr-ı Saadetin, bu asra akseden simalarıydı.

Şefik ağabeyimiz de öyle mubarek, mütebessim, mütevazı bir nur talebesiydi. Benden 9-10 yaş kadar büyüktü. İlk inşaat mühendislerimizdendi. Ankara'da, İller Bankası Genel Müdürlüğünde çalışıyordu. İhsan Paşalıoğlu, Nazif Özer, Muhsin Doğru, Ömer Pektaş, Mustafa Kırış, Ahmed Ergun Bedük (Ekrem abi) vb. abilerle bir has arkadaşlardı. (O kadar ki, rahmetli Paşalıoğlu, memleketi Rize'ye giderken, yolu ikiye böler, Trabzon'a bilet alır. Onu da terminale çağırır, orada ayaküstü görüşürler, tekrar Rize otobüsü ile yola devam edermiş.) Onların sohbet grubunda bulunmak, konuşmalarına şahid olmak, lâtifeleriyle lâtif olmak bir hoştu.

Her görüşmemizde, daima sessiz, mütebessim ve mütevazılığını muhafaza ederdi. Üstad hazretlerinin, son nefesini kucağında verdiği Bayram Yüksel ağabeye yakın olmak için evlendikten sonra, Hacıbayram semtinde oturmuştu.

Bir müddet sonra Ankara'dan ayrılıp, memleketi Trabzon'a gidip, orada serbest çalışmıştı.

Epeydir görüşemiyorduk. Sonra, bir arkadaş watsab grubunda, onun ismini de gördüm. Heyecanlandım, hemen aradım, çok sevindi. Konuştuk, hâlleştik. Eskilerden bahsettik, Paşalıoğlu'nun vefatına çok üzülmüştü.