Diyânet ve Siyaset İşleri

Osmanlı'da din işlerinin en nihâi noktası, Şeyhülislâmlık makamıydı. Padişahların harb kararının fetvası dahi o makamdan alınırdı.Öyle Şeyhülislâmlar vardı ki, Fatih gibi, Yavuz gibi, Kanunî gibi azâmetli padişahlara bile yeri geldiğinde haddini bildiriyordu. Hattâ Hilâfet makamı Osmanlıya geçtikten sonra, Halife-i İslâm olan Padişahlar da buna dâhildi. Yâni Padişahların siyâsî işlerinin, islâma göre muvafık mıydı, değil miydi, o bile şeyhülislâmlık makamından geçerdi. Cumhuriyetin ilânını müteâkib M. Kemal, ipleri kademe kademe ele geçirdikten sonra, hem hilâfeti, hem de şeyhülislâmlık makamlarını kaldırmış, onların yerine siyâsî iradeye bağlı olarak Diyânet İşleri Başkanlığını tesis etmişti. Öyle ki, din ve dine ait ne varsa onların kaldırılmasında da bazen diyâneti kullanmıştı. Ve ilk reis olan Rıfat Börekçi bile, onun fetva eminliğini yapmıştı. Hem de, öyle bir fetva emini ki fötr şapkayı başına takacak kadar bir fetva emini... Lâikliği, tâ ilkokul kitablarında bizlere, "din ve dünya işlerinin birbirinden ayrılması" diye öğretmişler. Ama din, devlete karışmaz müdahale edemezken, devlet, dinden elini hiç çekmemiş ki... Dolayısıyla, Diyânet işleri başkanlığı, hep siyâsî iradenin elinde kullanıla gelmiştir. Birçok vatandaşın telaffuzunu, "dinayet işleri" diye söylediği bu teşkilât, her hükümet devrinde, siyâsilerin elinde kalmış, tek başına hür ve hakikî mânâda bir dinin hükümlerini, "hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmez!" düsturu muvacehesinde gösterememiştir. Günümüze geldiğimizde ise yine siyâsî iradenin emriyle hareket edip, milleti rencide edici hutbeler vs. ile bir gruba vuracağız diye bütün cemaat ve tarikatlara vurduklarının ya farkında olmuyorlar,