Bedeninle yazmak

Büyük şair Paul Celan bir yazısında, "Şiir el ile yazılır. El işidir şiir," der. (Şairin İş Bankası Yayınlarından Ahmet Cemal çevirisiyle yayımlanan 'Ellerin Zamanlarla Dolu' adlı şiir kitabını yalvarırım n'olur okuyun.) Burada şiiri zanaate yaklaştırıp daha ilkel haliyle esasına dönük bir vurgu yaparken aslında, bize göre, bedeni öne çıkarmaktadır: Bedeni ve dirimselliği. Ne diyor Celan Şiir el ile yani bedeniniz ile ve elinizle kavradığınız kalemin basıncıyla kâğıda kazınır! Öyle ki damarlarınızda akan kanın hızı, kalbinizin ritmi ve temposu, bedensel hafızanızda haberdar olmadığınız bütün duyumlar ve hisler, eliniz aracılığıyla kaleminize ve oradan da kâğıda akar, geçer, kazınır. Şiiri demek ki bütün bedeninizle ve bedeninizin her uzvu ve her hücresiyle yazarsınız. Buna bütün varlığınız da diyebiliriz.Bu aynı zamanda bütün varlığınızın tamamını dışa akıtmak, boca etmek anlamına da gelir. Ama bu boca ediş kontrolsüz bir dışavurum değildir, bedeninizin ve şiir duygunuzun kendiliğinden denetimi altında olur. Bu şekilde şiir, sizin aracılığınızla kendini açığa çıkarır hatta ifşa eder. Ortalığa bırakır kendini. Ama bir taş kadar sert ve atomik bir şekilde kendi olarak. Öyle ki kendinden başka hiçbir şey olmayacaktır. Kendi sınırlarını kendisinin belirlediği bir varlıktır artık. Kendisinden başka bir şeyle karıştırılamayacaktır.Her şeyin giderek sanallaştığı, varlıkların kendi kendisinin taklidine dönüştüğü, bedenin bile somut gerçekliğini yitirip kavramsal imgelere dönüştüğü çağımızda bunu hatırlamak çok ama çok önemlidir. Zira şiir imajlardan ya da kavramlardan yola çıkmaz, somuttan fışkırır. Somut olan ise gerçektir. Şiir kavramlarla yazılmaz, zihinsel bir eylem değildir. Zihin gerçeğin kavramlarıyla işler. Kalp ve beden gerçeklikle dolaysız bir ilişki kurar. Kalbin ritmi aynı zamanda hem bedenin hem de yazılan şiirin ritmidir. Böylece şiir gerçekliğin, bedenin gerçekliğinin taşıyıcısı olur. Ve bu da dirimseldir. Kültürel değil.Şimdi kültürel şiire kafa kaldırıp dirimsel şiiri savunduğum belli olmuştur sanırım. Neden mi Çünkü kültür aslında doğal (yani dirimsel) değil, insan yapımı bir icattır. İnsan kültürü icat ederek organik ve anlamlandıramadığı dünyayı ve doğayı insanileştirmeye çalışmış, dünyayı insan dünyası haline getirmiştir. (İnsanın yegâne katlanamayacağı şey anlamsızlıktır.) İnsan kültürü icar ederek dünyayı anlamlı kılmaya çalışmıştır. Ne var ki insanın kendi icadı olan kültür zamanla insandan bağımsızlaşıp kendi gerçekliğini kurmuştur. Kendi gerçekliği dediğim kendi mekanizması. Öyle ki teknolojik atılımlarla kültür giderek sanallaşmış ve insanı kendi hükmü altına almıştır. Bir zamanlar insanın dünyayı anlamlandırmasına, açıklamasına yardımcı olan kültür şimdiki haliyle insanı hegemonyası altına almıştır. Şimdi kültür insan ve doğa merkezli olmaktan çıkıp teknolojinin güdümüne girmiştir. (Ki teknoloji aklını yitirmiş bilimdir. Yani bilimin kendisi