Evlilik meselesi

Taksim Meydanı'nda, prototip olarak "İzmirli teyze" denebilecek bir kadın, sabahın erken saatlerinde telefonda avaz avaz konuşuyor. Ya da telefonda konuşuyormuş numarası yapıyor. Öyle ya da böyle, etraftaki tek dinleyicisi benim ve dediklerini çok da yanına yaklaşmadan da duyabiliyorum. "Diğer partilerdekilerin hepsi AKP'nin eskileri," diyor; özellikle AK Parti demiyor. "AKP'ye oy verdiğimizde hiç değilse yeni kadroları seçeceğiz." Kendi içinde tutarlı bir mantık herhalde. Kadın devam ediyor: "İmamları işten çıkaraçakmış! Sen kimsin! Camileri kapatacakmış, sen benim camimi nasıl kapatırsın!" Bir süre sonra muhalefete küfürlerle yüklenmeye başlıyor, o Burger King'e ben de tramvay yoluna doğru ilerlediğim için yollarımız ayrılıyor. O gün bu kadının ya iktidar tarafından görevlendirilen ayaklı bir propaganda makinesi olduğunu ya da Erdoğan'a körü körüne bağlı bir seçmen olduğunu düşündüm. Her iki ihtimalde de kendisine verilen mesajı yutmuş, şerbeti içmiş. Bugün Anadolu'nun pek çok yerinde, özellikle seçimlerin sonucunu belirleyecek Karadeniz bölgesinde iktidar seçmeni muhalefete karşı buna benzer tezler öne sürüyor. Kemal Kılıçdaroğlu'nun PKK ile iş birliği yaptığı, camileri kapatacağı gibi yalanların karşılığı var. İktidar birkaç mesajı ısrarla tekrarlayarak seçmenini karşı tarafa karşı kenetliyor. Son günlerin en popüler mesajıysa LGBT karşıtlığı. İNSANLARIN KORKULARI Zaman zaman Kemal Kılıçdaroğlu'nu hedef alan sahte afişler çıkıyor. Kılıçdaroğlu seçilirse Selo ve Apo serbest kalacak, oğlun erkek arkadaşıyla evlenebilecek, Kürtlere özerklik verecek gibi anti-propaganda mesajlarıyla kararsız seçmen korku yaratılarak iktidar saflarına çekilmeye çalışılıyor. AK Parti'nin gerçek afişleri pek tutmadı, ama iktidar üyelerinin bu sahte afişlerdekine benzer mesajları sürekli tekrarlaması bir ölçüde karşılığını buldu. Donald Trump da ikinci kez seçime girerken insanların korkularına oynamıştı. O aralar ABD'de "Black Lives Matter" hareketinin de etkisiyle ciddi bir "woke" dalgası vardı. Polisin sınırsız gücünün törpülenmesinden zenginlerden daha fazla vergi alınmasına dair sol, veya Trump'çıların deyimiyle "radikal sol" politikalar siyasete hakim olmaya başlamıştı. Özellikle genç seçmen kitlesi bu konularda duyarlıydı. Trump ne zaman "radikal sol" dese rakipleri kendilerinin "kapitalist" olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Trump ne zaman "polis düşmanı" dese karşı taraf polisi ne kadar sevdiğini söyleyip duruyordu. Bugün bizdeki muhalefetin kendilerinin daha milliyetçi ve dindar olduğunu kanıtlamak için yarışa girmesi gibi. Trump'ın mesajları tıpkı iktidarı propagandası gibi bir ölçüde karşılık buluyordu. Ama belli ki yeteri kadar karşılık bulmuyordu ki seçimin son günlerine doğru dozu artırmak zorunda hissetti. En son "Gelecekler, evlerinize ve arabalarınıza el koyacaklar," demeye başladı. Sonra da belki en stratejik hatasını yaptı: "Beto O'Rourke'u yollayacaklar, Corey Booker'ı yollayacaklar, mallarınıza onlar el koyacak." Amerikan siyasetinin en yakışıklı iki ismini korku unsuru olarak kullanmak doğru bir strateji değildi. 2020'deki Amerikan seçimlerinin sonucunu bu korkular değil, kadınlar belirledi. O dönem yapılan söyleşilerde bir seçmen kadının Trump'ın bu laflarını duyunca verdiği tepkiyi unutamıyorum: "Aaa Corey Booker'ı mı yollayacaklarmış, hemen seçimi yaptırayım, makyajımı tazeleyeyim bari." Ta Refah Partisi'nin İstanbul zaferinden beri AK Parti'nin gizli gücü de kadınlar oldu. Ama hiçbir seçimde kadınlar şimdi olduğu kadar geri plana itilmedi, hakları pazarlık ve tartışma