Alevilik ve İslamcılığın sınavı

İslamcı gelenekten gelen günümüz iktidarı, yasakçılıktan çok mağdur olduğunu söyleyerek yönetime geldi. Siyasi mücadelede toplum mühendisliğine karşı çıkarken, inanç özgürlüğünün önemini dile getirdi. Bu ortamda dışlananların hakları gündemin ön sıralarında yerini aldı. Dışlananlardan birisi de Alevilerdi. 30 Kasım 1925 tarihinde Tekke ve Zaviyelerin ve Türbelerin Kapatılmasına Dair Kanun'la, Alevi tekkeleri de faaliyetten men edilmişti. Milyonlarca nüfusa sahip Alevi kitlesinin ibadet etme hakkı elinden alınmış, Alevi cemleri yasadışı hale gelmişti. Hacıbektaş Postnişini Veliyeddin Ulusoy o dönemi şöyle anlatmıştı: "Kayseri-Ankara karayolu üzerinde bizim bir çiftlik vardı. Şimdi bize ait değil. Evimize gelmek isteyenler gizli saklı haberleşerek, gelirlerdi. Onların sakalları kesilmiş, dedelere akla gelmeyecek bin bir türlü eziyetler uygulanmıştır. Bunlar Cumhuriyet döneminde yapılmıştır." (Oral Çalışlar, Aleviler kitabı, Everest yayınları s.28). Alevilerin kendilerini ifade edebilecek noktaya gelmeleri çok uzun sürmüştür. Önce Hacıbektaş törenleri yapılmıştır (1964). Pir Sultan Dernekleri'nin kurulması 1990'ların başı. Alevi ismini kullanabilmeleri ise çok yakın tarihte (2002) başlamıştır. Talep ettikleri hakları elde edebilmek için değişik bedeller ödediler. İnanç özgürlüğünün en çok konuşulduğu yıllarda Alevilerin de haklarını elde etmeleri mümkün olamaz mıydı Hak talepleri Aleviler, imparatorluk yıllarında baskılar nedeniyle uzak yörelere çekilmiş, ormanların derinlerine köyler kurarak, gözden ırak varlıklarını sürdürebilmişlerdi. Son 50 yılda Türkiye'nin hızla şehirleşmesiyle köylük bölgeler boşalınca Aleviler de şehirlere geldi. Şehir hayatı ibadet imkanlarını sınırlıyordu. Onlar da cemevleri kurmaya ve örgütlenmeye başladılar. Şehirde en önemli sorunları cenazelerinin kaldırılmasıydı. Cenazelerini geleneklerine uygun şekilde kaldırmak