Devlet hakkında şairane düşünceler

Yeni Şafak Ömer Lekesiz - Devlet hakkında şairane düşüncelerÖnceki yazımızı "Güçlü Müslüman otoriteler sayesinde, bu olmadığında bile Kur'an yoluyla duyguda ve pratikte kendilerini sürekli olarak bir devlete nispet edebilen büyüklerimiz, devleti koruma ve kollamada yani hamiyet esasında sabit olmuşlar, ancak sistemden kaynaklanan problemler nedeniyle devlete değil muktedirlere (siyasîlere) karşı muhalefet etmeyi seçmişlerdir." diyerek, Mehmet Akif'in de bu anlayışta olduğunu, ancak önemli kimi nedenlere bağlı olarak konunun sadece bundan ibaret olmadığını belirtmiştik.Hamiyeti de aşan o önemli nedenlerden biri, Mehmet Akif'in kendi devrine göre hak ettiği İslam Şairi, Ümmet Şairi nitelemelerinin yeni bir devlet anlayışına ve düşüncesine bir köprü oluşturmaması, bilakis onun geçmişte kalan şanlı tarihin kimi muhteşem tablolarının şairane zikrini sonraki kuşaklara yırtılamaz, aşılamaz bir nostalji perdesi olarak miras bırakmış bulunmasıdır.Zira, Mehmet Akif her şeyden önce bir şairdir ve bilindiği gibi şiir bunalım (kriz) zamanlarında zorunlu olarak geriye çekilen düşünceye vekalet eder. Diğer bir söyleyişle bunalım zamanında var oluş şartları gereğince kendisini geriye çeken düşüncenin boşalttığı yer şiir tarafından doldurulur. Şartlar düşüncenin lehine değiştiğinde ise şiir ona vekalet etme işlevini terk ederek, sadece bir kaldıraç olarak ona destekte bulunmayı sürdürür.Bu bağlamda, Mehmet Akifi'in Mezarlık şiirindeki şu kıtayı hatırlayalım:"Şanlı bir târîhsin: Mâzî-i millet sendedir.Varsa ibret sendedir, hikmet de elbet sendedir;Devr-i İstîlâ durur yâdında, devlet sendedir!Çünkü hürriyyet, hamâset sende, gayret sendedir,Zindegî zillettir artık, bence izzet sendedir!"Mithat Cemal, bu kıtadaki "Devr-i İstîlâ durur yâdında, devlet sendedir!" kıtasını şöyle okumuştur:"Bu mısrada yükseklik ve derinlik var. Yükseklik var: Çünkü devri istila mezarlığın koynuna girmek suretiyle mezarlıkta 'devlet' tasvir ediliyor. Mezarlık ise nisyan, harabi, harabe, seng ve türab, zıll ve zalam, leyl ve mağrib odalarıyla lebriz bir mahşer-i mahuf olduğu için mezarlığı gören yalnız mezarlığı görür ve hiçbir zaman onda ihtişam-ı dünyevisiyle bir devlet-i maziye kadidinin serilip yattığını göremez.Binaenaleyh mezarlıkta devlet görmek âli-nazarlıktır.Derinlik de var: Çünkü Akif mezarlığa hitap ederken 'Devlet sinendedir, hâkindedir' filan gibi bir şey söylemiyor. Devr-i istila-yı devleti mezarlığın yâdına sokuyor. Mezarlık gibi nisyanın hükümet-ferma olduğu zeval-i âlem muhitlerine 'hafıza' isnat etmek ve binaenaleyh hafıza-i hane-i makabirde bir devlet yaşatmak tarz-ı tefekkürde fevkaladeliktir." (Nakl.: N. Ahmet Özlap, Aklı Karıştıran Belagat Kasırgası Safahat'ın Yankıları 1911-1924, Büyüyenay Yayınları, 2019)Mehmet Akif'in bu düşünme tarzında bir sorun yoktur. Sorun bunun İslam şairinden kalan bir miras olarak kalın bir perdeye dönüştürülmesindedir. Üstelik Mehmet Akif'in bu sonuca bir dahli ve buna