Göstererek var olmak

İki çok yakın arkadaş birlikte ava çıkmışlardı. Avın en kızışmalı anında biri diğerine seslendi; 'Benden ayrı düşme. Her halde kendini göster.' Öteki de aynı şeyi söyledi. 'Dikkatli olalım. Kendimizi birbirimize mutlaka gösterelim.' Gösterme, görünür olma, kollamanın ve kollatmanın şekliydi. Yoksa bir anda av yön değiştirebilir. Beklenmedik şeyler olabilir. Ava giden avlanabilirdi. Görünen ve gösteren güvenlik mesajı veriyordu her halde. Saklanan hem kendisi hem de öteki için şüphe demekti. Olumsuzluğun bin bir ihtimaline bürünmek demekti. Açık olan açıklıktan korkmaz. Korkan kapanır. Saklanan hesap içindedir. Kapanan aklın ve hayalin tezgahında ne dokuyacağını şaşırır. Bu yüzden olacak Cengiz Han'a atfedilen bir söz var; 'puştluk düzlükte olur'. Herkesin saklandığı yerde kimin nereden hangi ateşi salacağı ya da hangi ateşin üzerine geleceğini bilemez.Saklamak, saklanmak bir mal ve duygu hatta niyet mülkiyeti içerir. Sakınmak, işitsel olarak ona benzese bile iki yönlü korumaya karşılık gelir. Bir anne sakınırken kendisini ve çocuğunu da korumuş olur. Bir söz söylerken de açığa çıkar sakınmak bir davranışta bulunurken de. Saklamak ise ister istemez bir ötekiyle ilişkilidir. Ya tehdittir öteki ya da istenmeyen paydaş. Her insandaki Hestia sakınmak ister. Hermes ise görünmek. Görünmenin diyalektiği bu sebepten saklanmak ve saklamaya uzanır. Hatta, görünmenin kendi hak doğasını tam bulabilmesi için sakınmanın özüne yerleşmesi, orayı doldurması gerekir. Avda, kendini göster diyen kişi arkadaşını sakındığını söylemekle kalmaz kendisinin de sakınılmasını ister.Dilimizde açıklığa, kendini göstermeye dair nice söz var. 'Alicengiz Oyunu' mesela doğrudan doğruya siyaset ve saklanma ile ilişkilidir. Osmanlı ile Asya orijinli hanedanlar arası güç savaşlarına uzanır. Tarihte bireyin payına düşen hemen her davranışın, tutumun, tercihin de kalıtsal kökleri vardır. Mesela, Osmanlı toplumunda padişah kamusal görünme hakkını şenliklerde sergiler. Seçkin kulları onun varlığının yüce, zengin, renkli ve bende birer parçası olarak sahneye çıkar, kamuoyunun gözleri önünde hemen her hatadan sıyrılmış sunuşlarıyla yüce kudretin cüzlerini gösterirler. Gösteren böylece kendi güvenlik alanını sağlama almış olur. Gösteri soyutlanıp kutsallaştıkça kamudaki varlığını berkitir, her fert yüce göstericinin soyut değerinde kendisini de anlamlı bulur.Açıklık kadar kapalılık, gösteri kadar saklama gerisinde bir dizi düşünsel, duygusal, ontolojik, pedagojik hatta metafizik sebep barındırır. İnsan görmeye meyillidir. Hatta teşne. Bilim insanları, nörologlar beyni incelerken onun görme fonksiyonuna ayrıca dikkat ederler. Çünkü görme, gözde oluşan fiziksel bir olay olmanın ötesinde daha derin ve karmaşık bir şeydir. Asıl ve ilk bilgi görme ile gerçekleşir, duyma ile güçlenir. Belki duyma, sesin niteliğinden dolayı gözün rehberi olur. Yine de antropolojik olarak, görme, görünme ve gösterme isteğinin ve bu isteğin düşünsel ve tarihsel kökleri üzerinde yoğun düşünmekte yarar var. Hele artık hemen her şeyin gösterme ve görünmeye kilitlendiği çağımızda bu konu farklı yöntemlerle gündemde