'Hasta adam'ın eğitim politikası iflas etti - Yavuz Selim BİRTANE

İttihat ve Terakki'nin kurucularından Ahmet Rıza Bey bundan 130 yıl önce kendisinden sonraki pek çok devlet adamını ve aydını etkileyecek bir keşifte bulunmuştu. Neredeyse bütün devrimciler dikkatini ve telaşını memleketin başındaki bir adamı devirmekte toplamışken o Abdülhamit'ten daha büyük bir adamın varlığına kafa yormuştu: Hasta adam. Osmanlı'nın içinde bulunduğu felaketin Batılılar tarafından karikatürleştirilmiş ifadesi idi hasta adam. Jöntürkler, kişilerin istibdadını sona erdirmek, yürümeyen bürokrasiyi iyileştirerek ve meşrutiyeti sağlamanın hastalığa ilaç olacağına inanmışlardı. Pozitivizmi tam anlamı ile kavramış olan Ahmet Rıza, kişilerin devrilip yönetim modelinin iyileştirilmesini devrim olarak nitelendirmemiş, devrimi toplumsal yapı değişikliğinde anlamlandırmıştı. Ona göre hasta adam yoktu, hasta toplum vardı. Toplumun hastalığı ardı kesilmeyen devrimlerle, sağlam hazırlanmış eğitim programları ile, hür basın ve laik toplum düzeni ile tedavi edilmeliydi. TÜRK ULUSAL DEVRİMİGazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde gerçekleşen Türk ulusal devrimini kendisinden önceki ihtilal ve kendinden sonraki darbelerden ayıran ve onu başarılı kılan olgu buydu. Toplum üzerinde gerçekleşen devrim modern Türkiye'yi yaratmış, geri kalmışlığa, bağnazlığa ve zincirlere doğrudan savaş açmıştı. Bu savaştan muzaffer ayrıldığı için "hür ve müreffeh" Türk yurdu doğabilmişti.Birbiri ardına gelen, taviz vermeyen devrimler ile "yeni sosyete, yeni devlet, yeni vatan" kurulmuştu. Cumhuriyet ismindeki ilaç ile hasta adam ayaklanmış, muasır medeniyetler arasında gururlu ve başı dik adımlarla yürümüştü. Fakat şair haklı, "Türkiye ağır yüktür, kemiği çatırdatır". Bir memlekettir ki 300 yıldır ne vakit bir evladı onu düşünse boğazında bir yumru oturur, gözlerinde denizler yükselir. İRTİCA HASTALIĞIBüyük kumandanın ebedi istirahata çekilmesinin ardından vicdana kara çalan, gözlere perde indiren hastalık tekrar baş göstermişti. Yenileyen bu hastalığın adı şüphesiz irtica idi. Bağnazlığın ve zincir sevdasının kara vebası ilk önce Türk devrimine ve ulus devlete savaş ilan etmişti. Yüz yıl önce gördüğümüz kara veba, kahraman Asteğmen Kubilay'ın başını gövdesinden ayıran irticanın en vahşi haliydi. Geçtiğimiz haftalarda bir "vakıf" bünyesinde faaliyet gösteren tarikat yurdunda 18 yaşında bir gencin başı aynı irtica tarafından kesildi. Açıklamasını duymadan önce onun adına kahrolduğumuz babası kan donduran bir açıklamada bulundu:"Biz bugünü düğün gecesi olarak düşünüyoruz Mevlana'nın diliyle. Evet, önü vahşet gibi biz arkasındaki rahmete talibiz. "Sağlıklı bir zihinden asla çıkmayacak bu sözler irtica hastalığının korkunçluğunu gözler önüne serdi. Vahşetin ardında rahmet arayacak bir çaresizliğin içinde