20 yıllık tarih dersi - Salih ÖZBARAN

Ülkemizde, değer verdiğim meslektaşlarımın da paylaştıkları değerlendirmelerini unutmam mümkün değil. Onlar ele aldıkları konuları, akademik disiplin içinde çalışarak yaparlar ve topluma daha fazla açılmak istediklerinde yani vülgarizeyaygın metinlerle ve söylemlerle geniş kitleleri hedef alırlar. Ama ondan kendi çıkarları için yararlanmak isteyenler tarihçinin objektifine farklı görüntüler, uydurma manzaralar, yalan istatistikler eklerler veya sesine karışırlar. Kısacası tahrif ederler gelecekte kullanılacak olan tarih kaynaklarını. Geçmişin olayları, olguları, kurumları ve kişileri (hatta uzun süreçler için de keşfedilmiş yasa mertebesindeki sonuçları) "tarih" adı altında günlük siyasa içine sürüklenmeye çalışılır; öte yandan, nereye vuracağı, nasıl çağrı yapacağı, hangi güçlerin ekmeğine yağ süreceği belirsiz bir serüvene itilmiş olur "tarih". Son 20 yıldır böyle bir zihniyetin doruğunu yaşamaktayız.Son 20 yıl içinde iktidarın ve onun başında tek seçici konumundaki (önce başbakan, sonra partili cumhurbaşkanı) yönetiminden tarihe nasıl ve ne tür "veriler" bırakıldığını düşündüğümde, o süreci yazmaya çalışacak olan tarihçilerin ne denli dikkatli ve disiplinli çalışmaları gerektiğini vurgulamak isterim. Gizlenmiş gerçekleri, ayan-beyan göstergeleri yok sayarak kendi verileriyle vatandaşı oyalayan, yaşam zorluğuyla baş başa bırakılan halkın perişanlığını göz ardı eden, Cumhuriyetin kazanımlarını kenara iten, topluma ümmet kimliğini yeterli bulan, Türkiye Cumhuriyeti'ni dış dünyaya karşı itibarı zedelenmiş bir devlet durumuna getiren, "Misakı Milli"nin topraklarını, nehirlerini, denizlerini -mali durumunu düzeltmek için!- istediği hoyratlıkla gözden çıkaran ve ona hükmeden zihniyetin, sessiz çoğunluğa lütfettiği ianeninmaişetin tarihini nasıl yazacaktır tarihçi TARİHÇİ DEVRİMİ YOK SAYMAZŞu anda (20 yıldır ülkeyi yöneten) iktidarın, türlü olumsuzluğa bulaştırmak istediği ve paranteze almaya çalıştığı "Cumhuriyet rejimi"nin ilk 20 yılını (hatta 15 yıla sıkıştırılmış bir olağanüstü süreci), deyim yerindeyse, Osmanlılardan devraldığı enkazı ve emperyalizme karşı kazandığı bağımsızlığı ve çağdaşlığı hatırlatarak bitireyim yazımı. Mustafa Kemal Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasından sonra söyledikleri arasındaki bir cümle: "Şimdi daha güçlü bir