"Türk" sineması ve Türk düşmanlığı

ABD ve Avrupa sinemasında Türk karşıtlığı yapılmasına, Türkiye karşıtı dezenformasyona alışkınız. Arabistanlı Lawrence filminde Türk subaylarını sapık ve tecavüzcü göstermekten benzeri bir kurgunun Geceyarısı Ekspresi filmi ile cumhuriyet dönemi Türkiye'si için yapılmasına kadar bunların örneği çok. Özellikle son dönemde Türkiye'nin Amerikan vesayetini çökertmesi ve başta PKKFETÖ gibi Amerikan vesayetinin aparatlarını büyük oranda ezmesi Hollywood ve Amerikan dizilerinde Türk karşıtlığının dozunun yine yükselmesiyle neticelendi. Peki, hal böyleyken Türk sineması Türkiye'nin bir yumuşak gücü fonksiyonu görebiliyor mu İşte bu konuyu ele alan, dert edinen çok önemli bir sempozyuma İstanbul ev sahipliği yaptı. Diplomasi Vakfı'nın Kültür ve Turizm Bakanlığı işbirliği ile düzenlediği "Türk Sineması ve Türkiye'nin Kültürel Tanıtımı Sempozyumu" çarpıcı örneklerden oluşan akademik tartışmalarla dikkatleri çekti. Özellikle burada Türk sinemasının Türkiye için nasıl bir rol oynadığı konusu tartışmaların merkezindeydi. Mesela Türk sineması Türkiye'nin millî meselelerinde Türkiye'nin haklı tezlerini dile getirmede nasıl bir rol oynuyor Türk sineması Türkiye'yi, Türk kimliğini, örfünü, değerlerini, ailesini, inancını, şehirlerini, taşrasını, kültürünü nasıl gösteriyor Bazı örneklere dikkatle bakıldığında bırakın pozitif temsilleri, "Türk" olduğu iddia edilen, en azından Türk kimliği taşıyan yapımcıların, yönetmenlerin, senaristlerin, oyuncuların bulunduğu bazı sinema filmlerinde açık bir Türk ve İslam düşmanlığı yapılabiliyor. Nasıl mı Mesela Türk ailesi her türlü kötülüğün, şiddetin, baskının yuvası olarak resmediliyor. Bu filmleri görenlerin istisnasız her Türk ailesinde kadınlara, çocuklara sistematik bir baskı ve şiddettin uygulandığını görmeleri isteniyor. Bu Türkiye'nin taşrası söz konusu olduğunda daha şiddetleniyor. Zira Türkiye'nin şehirleri Batılılaşmış gösteriliyor dolayısıyla Batılılaştığı için bu pespaye mandacıların nefret mekanı olarak gelenekselliğin, dindarlığın ve ailenin kalesi olarak gördükleri Türkiye'nin taşrasını seçiyorlar. Elbette bu konular filmlerin sonunda bir şekilde LGBT propagandalarına bağlanıyor. Batılı efendilerine duymak isteyecekleri şeyleri anlatan bir mandacı tipi karşımızda duruyor. Yetmiyor. Kin ve nefretin esas adresi ise pek tabii ki dindarlar ve din adamları oluyor. Dindarların hırsız, sahtekar, yobaz, sapık, katil ve çirkin resmedilmeleri hiç değişmiyor. Bu İslam karşıtlığı tabii ki bir anlamda küresel Batı hegemonyasının İslam karşıtlığından güç alırken diğer yandan da Batı sömürgeciliğinin uzantısı olan yerli mandacıların Yeşilçam'daki ürettiklerinin mirasına da yaslanıyor. Mandacılık ve darbecilik ilişkisinin ne kadar somut bir ilişki olduğu malum. Siyasetçilerin itibarsızlaştırılarak