Türk sağına ve milliyetçilere yönelik nefret patlaması

İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'in Altılı Masa'dan kalkması ile birlikte başlayan tuhaflıklarla dolu birkaç gün geride kaldı. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı adayı olmaması ve onun yerine CHP'nin iki belediye başkanının aday olması için masadan kalkan Akşener bu durumu da çok ağır ve sert sözlerle ifade etmişti. İşte bu andan itibaren seçime kadar taktiksel olarak uyku moduna alınmış bir nefret tekrar açığa çıktı. Apaçık bir kin ve nefret söylemi... Sol çevrelerin siyasetçi, sanatçı, oyuncu, manken, komedyen, youtuber kadrolarında hemen İyi Parti ve Genel Başkanı'na yönelik yaygın bir hakaret, aşağılama ve tehdit seansı başladı. Aylar boyunca aynı "sofra"da oturdukları bir genel başkana ve partisine yönelik bu nefret söylemi sadece o genel başkan ve partisiyle de sınırlı kalmadı. Tüm Türk sağına ve bilhassa da milliyetçilere karşı genel bir nefret söylemine dönüştü. "Faşistler" diye başlayan hakaretlerden "derin devlet" temalı saçma sapan komplo teorilerine; milliyetçilere "katil" diye hakaret edenlerden açıkça küfredenlere kadar toplu bir kin ve nefret rejimi teşekkül etti. Üstelik bu nefret rejiminin aktörlerine baktığımızda festivallerin ödül törenlerinde aldığı ödülleri PKK uzantılarına ithaf edenlerden başörtüsü yasakçılarına; sol terör örgütlerinin açıkça sempatizanlığını yapanlardan Türk devletine "katil" diyenlere kadar tüm mandacı Türk düşmanları, İslam karşıtları oradaydı. Belli ki CHP Genel Başkanı'nın adaylığına karşı çıkılması bir süredir seçime kadar taktiksel olarak saklanmaya çalışılan büyük kini ortaya çıkarmış, o kadar süredir aynı ittifakta bulunmalarına ve hala hali hazırda "sağ" olduğunu iddia eden diğer 0,1'lik partiler o masada oturmaya devam etmesine rağmen ortalığa saçılmıştı. Bütün bunlar olurken "sofra" metaforunun kullanılması da ilginçti. Zira sofra bizim kültürümüzde ekmeği bölüşmeyi, güven ilişkisini ve bir dostluk hukukunu temsil eder. Ama demek ki bu sofrada böyle bir hukuk hiç oluşmamış ve masanın etrafındaki bu nefret sahipleri uzun bir süre dişlerini sıkmıştı. Esasında tarihsel ve toplumsal olarak Türk sağına ve özellikle de milliyetçilere yönelik bu kin ve nefret söylemi hiç yeni değil. Özellikle 1960'ların ve 1970'lerin tamamında bu kin ve nefretin hangi aşamaya geldiğini, sadece ve sadece milliyetçi ve sağcı olduğu için binlerce insanın nasıl sol örgütler tarafından katledildiğini hatırlamak gerekiyor. Belki kültürel hegemonyanın medyada, edebiyatta, sinema ve dizi sektöründeki egemen söylemiyle sağcıları, ülkücüleri ötekileştirmesi ve düşmanlaştırması sebebiyle bu hakikat çok anlatılamadı. Solcular hep şair, müzisyen, sanatçı, entelektüel ve idealist gösterilirken sağcılara dünyadaki her türlü kötülük boşuna atfedilmedi.