Öğrenilmiş çaresizlik deneyi

1967'de Martin Seligman'ın öncülüğünde gerçekleştirilen bir deney psikolojide çığır açmıştı. Bu deneyde üç gruba ayrılmış köpeklerden ilk gruba elektrik şoku veriliyor. İlk gruptaki köpeklere şoku kesebilecekleri bir pedal da yanlarına koyuluyor. Elektrik şoku verildiği anda ilk gruptaki köpekler zamanla pedala basıp şoku kesmeyi öğreniyor ve sonraki her şok denemesinde durumdan kurtulmayı başarıyor. İkinci gruptaki köpeklere ise böyle bir pedal koyulmuyor ve köpekler önce koşuşturuyor ama sonra çaresizce acı çekerek teslim oluyor. Üçüncü gruptaki köpeklere ise hiçbir şey yapılmıyor. Deneyin ikinci aşamasında ise bu sefer kaçabilecekleri bir ortam oluşturularak köpeklere elektrik şoku veriliyor. Birinci ve üçüncü gruptakiler kaçıp o ortamdan kurtulurken ikinci gruptaki köpekler kurtulmak için pek bir hamle yapamayıp, yatıp acizce acı çekmeye devam ediyor. Benzeri bir deney de 1967'de Gordon Stephenson'ın öncülüğünde yapılan "Beş Maymun Deneyi"dir. Bu kez tepesinde muz asılı olan ve muza ulaşmak için bir merdivenin bulunduğu bir kafese 5 tane maymun koyuluyor. Maymunlardan biri merdiveni tırmanıp muza ulaşmak istediğinde yalnızca merdivene çıkan değil orada bulunan tüm maymunlara tazyikli soğuk su sıkılmaya başlanıyor. Bu birkaç kez tekrarlanıyor ve nihayetinde tüm maymunlar her seferinde buz gibi suyla sırılsıklam oluyor. Sonrasında kafesteki maymunlardan biri yeni bir maymunla değiştiriliyor. Yeni maymun kafese koyulduğunda merdivene doğru hamle yapıp muzu almaya çalıştığında bu kez kafeste bulunan tüm maymunlar tarafından dövülmeye başlanıyor ve bir daha muzu almaya yönelik bir hamle yapmıyor. Sonrasında ilk başta kafeste olan maymunlardan bir tanesi daha değiştirilerek yerine yeni bir maymun daha koyuluyor. Bu maymun da merdivene doğru hamle yapıyor ve yine diğer tüm maymunlardan dayak yiyip pişman ediliyor. Ama bu maymuna en sert ve en önde saldıran maymunun kendisinden bir önce kafese koyulup dayak yiyen maymun olduğu dikkatlerden kaçmıyor. İşte bu öğrenilmiş çaresizliği görmek için bağımsızlıklarını kazanmalarına rağmen müstemleke zihniyetlerini sürdüren; gönüllü olarak sömürge olmak için çırpınan ve sömürgeciliğe meydan okuma özgüvenini gösterenlere de meydan dayağı atmaya çalışanları hatırlayabiliriz. Sadece Franz Fanon'un "Siyah Deri Beyaz Maskeler" kitabında anlattığı eski Afrika sömürge halklarının "sömürge sonrası çağ"daki hallerinden bahsetmiyorum. Tarih boyu hiçbir zaman sömürge olmamış ama modernleşme sürecinde kültürel, entelektüel, akademik, ekonomik ve bürokratik elitlerinin önemli bir kısmı sömürgeleştirilmiş biz Türklerden bahsediyorum. Üstelik söz konusu sömürgeleşme süreci bu Batıcı elitlerle de sınırlı kalmıyor; bunların Batı'dan hazır paket önce ithal sonra da ikame ettikleri kültürel hegemonyaları ve söylem üstünlükleriyle kendi eğitim,