O büyük hikayenin başladığı yer: Ahlat

Milletleri millet yapan zemin kültür ve tarihtir. Kültür ve tarih birliği ortak hafızaya; coğrafyaya anlam katacak süreçlere ihtiyaç duyar. Dağı, nehri, ovayı herhangi bir taştan veya sudan farklı kılan orada yaşanan tarih ve millî kimliğin oluşumunda oynadığı sembolik roldür. Mekanların tek başına bir anlamı yoktur. Tarih içerisinde yaşanan olaylar ve onlara yüklenen anlamlarla mekanların kolektif hafızada ettiği yer o mekanlara mana katar. Milletler işte bu kolektif hafıza üzerinde durur. Bu hafıza da ancak zaman ve mekanın vatanlaştırılmasıyla mümkündür. Nora'nın hafıza-mekan dediği mekanlar milletlerin sembolik anlam ve değer dünyalarının da üzerine inşa edildiği mekanlardır. Özellikle milliyetçilikler çağında milletler kendilerini başka milletlerden ayırırken; "ben idraki"ne ulaşırken tanımları bu millî hafıza mekanları üzerinden yapmaktadır. Ben ve öteki; vatan-gurbet gibi tanımlanabilecek ayrımlar bu dönemde mekan üzerinden de kendisini gösterebilir. Burada mitolojiyle tarih birbirine girebilir ama bu millet inşa süreçlerinde mekanın önemini azaltmaz. Kudüs'ün manası, Endülüs'ün rüyası, Kerkük'ün yarası, Mostar'ın hatırası, Karabağ'ın sevdası bu mekan tasavvurunu idrak etmek için kıymetli örneklerdir. Anatolya'nın Türkiye olma hikayesi özellikle anlatılmaya değerdir. TÜRKLERİN ANADOLU'DAKİ ERGENEKON'U AHLAT Biz Türklerde de Ötüken ve Ergenekon tarihle mitolojinin birbirine girdiği ama esas itibarıyla Türk millî kimliğinin inşa sürecindeki önemli muhayyel mekanlardır. Tarihte yaşanmış gerçek hadiselere ev sahipliği yapmış gerçek mekanların tarih içerisinde mitolojik öğelerin eklenmesiyle bugüne kadar dönüşerek gelmiş ama Türk kimliğinin ayrılmaz unsurları olmuşlardır. İstanbul'un bir Türk ve Müslüman şehri olduğunun mührü olan Ayasofya'nın bir cami olarak açılması taşıdığı sembolik ağırlık bakımından bu millî hafıza mekanlara örnektir. Bu Türk ve İslam dünyasında büyük bir sevinç yaratmış; aynı oranda da başta Yunanistan olmak üzere 'dışarı'da büyük bir öfke oluşturmuştur. İşte bizim Anatolia'yı Türkiye yapmaya başladığımız ilk şehir olan Ahlat da Türk ve Müslüman kimliğinin hafıza mekanıdır. Orhun Abidelerinden başlayan Türk tarihinin devamlılığı Selçuklu Mezar Taşlarında görülebilir. Cumhuriyet döneminde uzun yıllar Efes'e, Aspendos'a, Milet'e gösterilen ilgi Ahlat'a gösterilmemiş; çok sonraları Ahlat'ta Prof. Dr. Haluk Karamağaralı ve Prof. Dr. Beyhan Karamağaralı'nın büyük çabalarıyla arkeolojik kazılar başlamış ve Ahlat'taki Türk eserleri gün yüzüne çıkarılmıştı. Bu çabalara rağmen hak ettiği akademik, kültürel ve politik ilgi Ahlat'a yakın zamana kadar halen gösterilmemişti. Dahası terör örgütü PKK da Ahlat'a dair ideolojik-demografik