Kazakistan hadiseleri çerçevesinde Rusya ve Türk Dünyası -1

Sovyetlerin çökmesi ile birlikte işgal altındaki Türk yurtlarının önemli bir bölümünün hürriyetlerine kavuşması yeni bir dönemin başlangıcıydı. Sovyetler'in çöküşü sadece komünizmin çöküşü anlamına gelmiyordu, 16. yüzyıldan itibaren küçük bir prenslikten sürekli Türk coğrafyası aleyhine büyüyen Ruslar için de büyük bir geriye gidişti.Yüzyıllar boyunca Türklerin vasalı olarak kalmış Ruslar büyümelerini belli oranda Timur'un Türk imparatorluklarına yönelik saldırılarına borçluydu. Kazan, Kırım, Astrahan gibi hanlıklara parçalanan Türkler, Osmanlı'nın desteğine rağmen, tek bayrak altında toplanmış Rusların saldırılarıyla teker teker yıkılmışlardı. Rusların bugün hala millî bir gün olarak kutladığı gün olan, yaklaşık 1000 yıl Türklerin egemenliğinde olan Kazan'ın Korkunç İvan dönemindeki işgali bir dönüm noktasıydı. "Moskof"un hem Karadeniz'in kuzeyindeki ve Türkistan'daki Türk hanlıklarına hem de sonrasında bir yanda Yeşilköy'e diğer yanda Giresun'a kadar varan istilalarına kadar giden süreç böyle başlamıştı. Tarihin söylediği şudur: Rusların ilerleme tarihi hem Türkiye'nin hem tüm Turan'ın gerileme tarihidir. 1917 Bolşevik Devrimi sırasında Kazak ve Kırgız Türkçülerinin kurduğu Alaş Orda Hareketi önemli bir ruh kazandırmış, birleşik Kazak -Kırgız millî devleti önderliğinde Rus hakimiyeti altındaki tüm Turan halklarının birliğini savunmuştu. "Ulu atam bahadır Türk'tür" diye başlayan marşlarıyla bilinen Alaş Hareketi maalesef Kızıl Ordu tarafından mağlup edilmiş, Kazakistan esir düşmüştü. Önce Çarlık sonra da Sovyetler döneminde Türk halklarına yönelik antropolojik araştırmalar yapılmış; bunu da Stalin'in Türk halklarını birbirinden bölme, kültür ve dil olarak ayrıştırma ve Türklüklerini unutturma politikaları izlemiştir. Kazak'ı Kırgız'dan; Özbek'i Türkmen'den; Tatar'ı Azerbaycan'dan ayıran ve en önemlisi hepsinin Türkiye ile olan bağlarını koparmaya çalışan bir kültürel istila yaşanmıştır. Yetmemiş, Stalin'in bu "milliyetler meselesi"ni ele alış biçimine ek olarak da Rusların Türk bölgelerine iskan edilmesiyle bu coğrafyaları demografik olarak dönüştürmek amaçlanmıştı. İşte bu politikaların ana hedefi hep Kazakistan olmuş; koca Kazakistan coğrafyasında Kazak Türklerinin nüfusu minimize edilmiş; 1990'larda bağımsızlık kazanıldığında bölgedeki nüfusun yarısı Ruslaşmıştı. Bağımsızlıktan itibaren Kazakistan'ı yöneten Nursultan Nazarbayev tam bir stratejist ve denge siyasetçisiydi. Rusları da, Çin'i de, Batı'yı da, Türkiye'yi de iyi ilişkilerle bir denge içinde tutmayı başarırken adım adım Kazakistan'ı Rus etkisinden kurtarmayı, Kazak millî devletini inşa etmeyi de başardı.