Kadınlara koyulan yasaklar ve erkeklik krizi

Modern dönemde bir ülkenin toplumsal gelişmişlik seviyesi ile kadınların kamusal alandaki etkinliği arasında bir ilişki vardır. Kadınların eğitimde, istihdamda, yönetici pozisyonlarda, siyasette, ticarette, medyada, kültür ve sanat alanlarında ne kadar etkin olduğu bunlar için temel göstergelerdir. Dahası bir toplumun erkeklerinin özgüven seviyesi ile kadınların haklarının gelişmişliği ve toplumdaki etkinliği arasında da bir ilişki vardır. Çünkü kadınlara yönelik her türden baskı ve ayrımcılık ne kadar da çeşitli ideolojik veya siyasal kılıfların arkasına gizlenirse gizlensin mutlaka bir erkeklik krizinden kaynaklanmaktadır. Bu, kadınlara yapılan baskılar sebebiyle aylardır büyük eylemlerle karşı karşıya kalan, kılık kıyafet zorlaması ve ahlak polisinin şiddetinin hakimiyetindeki İran için geçerli... Kadınları her türlü kamusal alandan dışlanan, araba sürmelerine bile daha yeni izin verilen, restoranlarda erkekler olmadan sipariş bile veremeyen ve yine kıyafet dayatmalarına maruz bırakılan Suudi Arabistan için de geçerli. Daha birkaç sene öncesine kadar kadınlarının çoğunluğu sadece başörtüsü taktıkları için eğitim, çalışma ve seçilme hakkından (hani seçme ve seçilme hakkını veren ilk veren ülkelerden biriydik) yoksun bırakılan; kadınların en temel insan haklarını gasp eden cinsiyetçi 28 Şubat Kemalizmi'nin hakim olduğu eski Türkiye için de geçerli. Özellikle son aylarda İran rejiminin kadınlara yönelik politikaları sadece rejimlerin toplumsal destekleri ve meşruiyetleri bakımından sorunlar çıkarmıyor; aynı zamanda da kendi toplumlarının taleplerini, toplumsal değişimlerini okuyamadıklarını da ortaya koyuyor. Bütün tanımları, müdahaleleri kadın bedeni üzerinden geliştirmeye çalışan anti-demokratik anlayışlar kendi iktidarlarını kadınları baskılamak üzerinden kurabileceklerini sanan özgüvensiz ve "iktidar" krizi yaşayan bir erkekliği de karşımıza çıkarıyor. Bazı Müslüman ülkelerdeki bu durumun İslam'dan değil o ülkelerin geçmişten kalan kültürel çarpıklıklardan kaynaklandığını vurgulamak gerek. Cinsiyetçi politikaları uygulayan Taliban, İran veya Suudi Arabistan gibi rejimler bu kültürel çarpıklıkları birtakım ideolojik argümantasyonun arkasına saklayarak bir baskı aracına dönüştürebiliyor. İran'da kadınların toplumsal, kültürel ve ekonomik hayattaki güçleri bölgedeki diğer pek çok ülkeden çok daha yüksek seviyede olmasına rağmen İran'da bunların halen yaşanması ise düşündürücü. İran'daki seviyenin çok altında olan, çok farklı bir sosyolojik bağlama oturan Afganistan'da Taliban'ın koyduğu son yasaklara karşı kadınların eğitim hakları için yaptıkları direnişi de daha fazla desteklemek gerekiyor. Oradaki olumsuzluklar da yine oryantalistlerin iddia ettiği gibi dinden değil Peştun kültüründen kaynaklanıyor. Çeşitli rejimler