Hırsızın hiç mi kabahati yok

Batı sömürgeciliğinin Batı-dışı toplumları; özellikle de Müslüman Türkleri tasvir biçimlerine baktığımızda birtakım nefret dolu kodlama biçimleriyle karşılaşırız. Müslüman Türk kadınlarını hem fiziksel hem de psikolojik olarak aşağılanırken; Müslüman Türk erkekleri de çirkin, sahtekar, yobaz ve sapık olarak resmedilir. Edebiyat eserlerinden harem tasvirlerine kadar Batı Müslüman Türklere yönelik istilacı, sömürgeci ve katliamcı faaliyetleri böyle meşrulaştırılmaya çalışılır. 200 yıldır Batı sömürgeciliğinin kültürel hegemonyasının Türkiye'deki uzantısı olan, efendi-köle ilişkisi kurduğu 'yerli' kültürel, bürokratik, siyasî ve hatta askerî unsurlara da bu İslam ve Türk düşmanı söylem ve zihniyet sirayet etmiş; Türk milletinin dinine, kültürüne, değerlerine, tarihine ve kimliğine savaş açmışlardır. Bunun örneklerini de mizahta, romanda ve Yeşilçam'daki dindar tiplemelerinde görmek mümkündür. Son günlerde çaptan düşmüş 2. sınıf bir popçunun yeniden prim yapmak için İmam-Hatip mezunlarına yönelik nefret suçu işlemesi tartışılıyor. Elbette İmam-Hatiplerin belirli bir okuldan ziyade Türkiye'deki Müslüman dindarlığın en önemli sembollerinden biri olduğu için hedef seçildiğini söylemeye gerek yok. Bu arada yanlış okumadınız, prim yapmak için nefret suçu işlenen bir kültürel hegemonya gerçeğimiz var. Nasıl mı işliyor bu mekanizma İslam'a hakaret eden, Müslüman erkeklere "sapık, tecavüzcü vs." diyen, başörtülü kadınlara hakim, psikolog olmanın yasaklanması gerektiğini açıkça söyleyen, terör örgütü uzantılarıyla söylem birliği yapan, darbecilik yapan, Türk milletine "soykırımcı" diyerek Türk düşmanlığı yapanlar itibarsızlaşmıyor, kamusal alanda izole edilmiyor, kariyerleri zarar görmüyor tam tersine pek çok biçimde ödüllendiriliyor. Ama İslam ve Türk karşıtı nefret suçları işleyenler ödüllendirilirken, popülariteleri ve reklam gelirleri artarken, bazı etnik ve mezhepsel grupları hedef alan nefret söylemi örneklerinde bu durum yaşanmıyor. Kariyeri, itibarı (haklı olarak) bitirilmiş pek çok isim hafızalarda. Türk ve (Sünnî) İslam karşıtı nefret söylemleri sarf edenler ise ulusal- uluslararası pek çok mecrada ödüllendiriliyor. Türkiye'nin birçok muhalif siyasî partisinden, onların tabanlarından, kültürel ve ekonomik 'network'lerinden destek görüyor. Yetmiyor, ABD Dışişleri Bakanlığı da kendi kültürel unsurlarını sahipsiz bırakmıyor, Türkiye'ye yönelik tehditkar açıklamalar yapabiliyor. Bu nefret suçuna kayıtsız kalan kesimler ve siyasal temsilcileri tutuklamaya büyük tepki gösterip bu suçu işleyen kişinin arkasında kenetleniverdi. Sadece tutuklama ile sınırlı bir gündem dayatıldı ve nefret suçu unutturuldu. Cürüm değil ceza konuşulur hale geldi. Daha da enteresan bir durum gelişti. Muhafazakar kesimlerin önemli bir kısmı da bu tutuklamaya yoğun bir şekilde tepki gösterdi. "Tutuklayıp kahramanlaştırmayın" diye siyasal stratejiye dair