"Duydum ki Türkler Yahudileri kurtarıyormuş..."

1940, Paris'teki Türk Büyükelçiliği...

Her zaman cıvıl cıvıl olan Paris'in sokaklarına büyük bir karanlık hakim. Endişeli koşuşturmalar, yollardan geçen tanklar ve her tarafı sarmış askerler... Türk Büyükelçiliği'ndeki diplomatlar da Büyükelçilik binasından olan biteni dikkatle takip ediyor.

Binada Büyükelçi ve diplomatlar çalışırken Büyükelçiliğin bahçesinde çocuğuyla ilgilenen Büyükelçi'nin eşi Behiye Hanım'ın kulağına Fransızca bağrışmalar geliyor. Bir kadın küçük çocuğuyla birlikte Alman askerlerinden kaçarak Türk Büyükelçiliği'nin kapısına gelmiş "ne olur beni kurtarın!" diye bağırıyor. "Duydum ki Türkler Yahudileri kurtarıyormuş!"

O dönem Paris Alman işgali altındadır ve Yahudiler toplama kampına gönderilmekte, soykırıma tabi tutulmakta. Behiye Hanım derhal kapıyı açtırıyor ve kadını içeri aldırıyor. Yalnız kadının peşinden Nazi üniformalı Alman askerleri de koşarak içeri giriyor ve kadını alıp götürmek istiyor. Behiye Hanım ise onların karşısına dikiliyor ve şöyle söylüyor: "Türkiye Büyükelçiliği'nin bahçesi Türkiye Cumhuriyeti topraklarıdır ve bu kadın bir Türk vatandaşıdır. Derhal Büyükelçiliği terk edin yoksa Türkiye Cumhuriyeti'ni karşınıza alırsınız!"

Bunu duyan Naziler bir anlık tereddütten sonra geri adım atar ve büyükelçiliği terk ederler. O kadın o sırada Türk vatandaşı olmayıp Türk pasaportu verilerek Türkiye'ye getirilerek kurtarılan 20 bine yakın Yahudi'den sadece bir tanesidir. İnsanlık tarihine altın harflerle yazılan büyük kurtarma operasyonunun kahramanı da Büyükelçi Behiç Erkin'dir. Kurtarılanlar arasında Fransa'nın Yahudi kökenli Başbakanı Blum'un oğlu da vardı.

Behiç Bey önce Çanakkale'de üstün başarılar göstermiş bir komutan olarak tarihe geçmiştir. Millî Mücadele döneminde Mustafa Kemal Paşa'nın emriyle tüm ulaşım ve ikmal konularıyla ilgilenmiş, Cumhuriyet döneminde de Atatürk tarafından Devlet Demiryolları Genel Müdürlüğü'ne getirilmiş ve "yurdu demir ağlarla örmüş" bir kişi olarak tarihe geçmişti. Paris Büyükelçiliği sırasında yaptıklarını da bir başkası yapmış olsaydı bugün hakkında bir düzine Hollywood filmi çekilmişti.

1941, MARSİLYA'DAKİ TÜRKİYE BAŞKONSOLOSLUĞU

Akşam saatleri... Marsilya'da Alman işgalinin, Nazi zulmünün en ağır günleri. Caddelerde dolaşan SS subayları, Gestapo şefleri Yahudi ve direnişçi avına çıkmış. Konsolos yardımcısı telaşla Başkonsolos Necdet Kent'in yanına koşturuyor. Nefes nefese girdiği odada Necdet Bey'e Yahudilerin hayvanların taşındığı vagonlara doldurularak toplama kamplarına götürüldüğü haberini veriyor. Üstelik aralarında Türk Yahudilerinden de bazı vatandaşların olabileceğini söylüyor.

Necdet Bey hemen ayağa fırladığı gibi yardımcısıyla birlikte Marsilya'nın St. Charles Tren İstasyonu'na gidiyor. O sırada vagona 80 kişi zorla koyulmuş. İstasyondaki Nazi Gestapo'su Kent'in geldiğini duyunca hemen yanına geliyor ve oradan ayrılmasını istiyor. Kent o vagondakilerin Türk vatandaşı olan Yahudiler olduğunu söyleyince Alman Gestapo şu cevabı veriyor "Yahudi Yahudi'dir". Tepkisinin sonuçsuz kalacağını gören Necdet Kent yardımcısıyla birlikte askeri itip vagona biniyor ve "o zaman bizi de götürün" diyor. Almanlar ne yapacağını bilemiyor ama geri adım da atmıyor. Tren hareket etmeye başlıyor ve Türk Başkonsolosu Kent ve yardımcısı 80 Yahudi ile birlikte aynı vagonda bulunuyor.