"Biz ilk defa adam yerine konduk oğlum..."

O xyılları görmüş büyüklerimizle konuştuğumuz zaman her birinden duyacağımız ortak cümle budur. Çünkü daha önce adam yerine konulmamışlardır. Kendilerini kimin yöneteceği onlara sorulmamış; siyasi ehliyeti ve yetkisi olmayan bir tebaa olmaktan çıkıp gerçek anlamda vatandaş olmuşlardır. İşte bunu sağlayan demokrasi devrimi tam 72 yıl önce, 14 Mayıs 1950'de yaşandı. 14 Mayıs 1950'de binlerce yıllık şanlı maziye sahip Türk milleti ilk defa kendisini kimin yöneteceğini seçiyordu. Demokrasi dönemi başlıyor, Türkiye Cumhuriyeti gerçek bir "cumhur"iyete dönüşüyordu. Türk Devleti aynı zamanda ilk defa millî egemenlik prensibinin uygulandığı gerçek bir millî-devlete de dönüşüyordu. Bu hiç kolay olmamıştı. İmparatorluğun son döneminde oluşmaya başlayan siyasal partiler ve kısmi çoğulcu ortam Millî Mücadele dönemi ve 1. Meclis'le devam etmiş; sonrasında ise Cumhuriyet dönemi ile oluşmuş Tek Parti yönetiminde kaybolmuştu. Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ve Serbest Cumhuriyet Fırkası gibi girişimler de çeşitli gerekçeler gösterilerek sona erdirilmişti. Daha önce CHP karşıtı muhalefetin Serbest Cumhuriyet Fırkası lideri Fethi Okyar'ı karşılamak üzere 1930 yılında Türkiye tarihinin en büyük mitinglerinden biri olan İzmir Mitingi yapılmış, sonrasında ise muhaliflere örgütlenme imkanı bırakılmamıştı. 1946 rezaleti Tek Parti yönetiminin büyük oranda Sovyet tehdidi sonrası Batı ittifakı içinde yer alma kaygısıyla 1946 yılında geçmek durumunda kaldığı çok partili hayat da büyük skandallarla başlamıştı. "Açık oy-gizli tasnif" gibi tarihe geçecek bir rezaletin yaşandığı 1946 seçimleri tarihimizde kara bir leke olarak yer aldı. Mesele sadece vatandaşların kime oy verdiğini o dönemin memurlarına, jandarmasına göstermek zorunda olmaları ve sonrasında Tek Parti mensuplarının bunu farklı parti temsilcilerinin ve bağımsız gözlemcilerin yokluğunda kendi kendilerine sayması değildi. Demokrat Parti'ye oy verecek insanlara da baskılar yapılıyor, hakaretler ediliyor; yetmiyor jandarmaya "alın bunu götürün" denilerek vatandaşlar götürülüyordu. Zaten o dönem CHP ancak böyle seçimi kazanabilirdi. Solcu gazete Tan Gazetesi'ne yapılan baskın da bu demokrasi karşıtı sürecin bir parçasıydı. Çünkü o dönem Demokrat Parti'de toplananlar arasında tüm kesimler gibi sola yakın isimler de vardı. Daha sonra Türkiye İşçi Partisi'nin lideri olacak Mehmet Ali Aybar da Demokrat Parti'nin adayları arasındaydı. Sertel'lerin sahibi olduğu Tan Gazetesi de bunlardandı. Tan Baskını ile onlara da bir gözdağı veriliyordu. Millî Demokratik Devrim Bunun arkasında da demokrasi karşıtlığına eşlik eden Batı sömürgeciliğine