Artık çok oldunuz!

Hoşça vakit geçirelim diye tiyatro oyunlarınıza, konserlerinize geldik, Batılı muadillerinizle kıyaslanınca vasatın altında kalan gösterilerinizde üstümüze siyasi ajandanızı boca ettiniz, seyircinizi ayrıştırdınız, bizi geldiğimize pişman ettiniz, efendiliğimizden sessiz kaldık. Bayramda seyranda akraba, arkadaş diye sizi saydık, evinize geldik, hangi partinin seçmeni olduğumuzu bile bile bizi incitmek pahasına, oy verdiğimiz adamı ve seçmenini tahkir ettiniz, tatsızlık çıkmasın diye alttan aldık, 'efendilik bizde kalsın' dedik, kırgın kalktık koltuklardan. Ama bu sefer çok oldunuz. Depremzede kardeşlerimize -güya-yaptığınız iki kuruş yardımın hesabını sormayacak, partinize oy vermedikleri için onlara 'geberin, boğulun, bir daha öldük desek bir damla su yok' demeyecektiniz. İşte buna susmayacağız." Bu satırlar Gülsüm Sultan Twitter hesabında paylaşıldı. Artık insanlığın sınırlarının aşıldığı, sabırların zorlandığı bir anda ortaya çıkmış bir tepkiydi. Yeşilçam'dan üniversitelere; edebiyattan medya ve siyasete kadar bir asırdan fazla süredir bu ülkenin toplumsal ana omurgasını oluşturan milliyetçi, muhafazakar, dindar insanlara yapılan hakaretlerin, aşağılamaların, ötekileştirmenin haddi hesabı yok. Türkiye'deki Batı uzantısı mandacı, Batıcı kültürel hegemonyanın ana karakteristiğini Türk ve İslam karşıtlığının oluşturduğunu bu köşede çok yazdım. Bu hegemonya ile bağlantılı siyasal, akademik, kültürel unsurların da milliyetçi ve muhafazakar kitlelere olan düşmanlığının temelinde de bu kitlelerin Türk ve İslam kimliğini gururla sahiplenmesi yatıyor. Bu ülkenin başörtülü kadınlarına en temel insan hakları olan eğitim, çalışma ve seçilme haklarını çok gören bu "yerli" görünümlü Batı işbirlikçilerinin siyasi ve kültürel uzantılarının söz konusu PKK'lı teröristler olduğunda ise onlarla nasıl bir gönül birliği yaptıklarını, nasıl ittifaklar kurduklarını hep birlikte gördük. 15 Temmuz gecesi FETÖ'cüler darbe yaparken nasıl ellerini ovuşturarak izlediklerini de... Bu nefret rejimi maalesef sadece siyasal veya kültürel elitler düzeyinde de kalmadı, kalmıyor. Bu zihniyetin maalesef gündelik hayatın her alanında karşımıza çıkan canlı organizmaları da mevcut. Kamusal alanda kustukları her türlü nefreti; baştan aşağı cehalete ve yalanlara dayanan bilgisizlikleriyle nasıl insanları taciz ettiklerini hepimiz biliyoruz. Uçakta, vapurda, metroda, üniversite kantininde sarf ettikleri o bayağı nefret söylemine, kendilerinden farklı olana yönelik ucuz saldırılara şahit oluyoruz.