Ah...

Hava soğuk... Can yakan keskin bir rüzgar, insanın içine işleyen bir yağmur... Karanlık çökmüş. Çökmüş ama bu karanlıkta başka bir şey var. Sadece güneşin batması değil. Daha başka...

Şehrin etrafını yüksek surlar sarmış. Sur kapısından içeri girildiğinde o tarihî yüzyıllara uzanan görkemli binalar karşınıza çıkıyor. Ama durun, bu görkem de tüm o iyi dizayn edilmiş ışıklandırmaları da o çöken karanlığa çare olamıyor. Çünkü o yüzyıllara dayanan karanlık daha görkemli!

Buz gibi kesif soğukta şehrin içine doğru ilerlemeye başlıyorum. Uzaklardan sesler geliyor... Hayır, çan sesinden bahsetmiyorum. O hiç susmuyor zaten... Bu başka... Bağırışımalar geliyor... O yöne doğru ilerliyorum... Geldikçe sesler belirginleşiyor ama ben yine de anlayamıyorum. Ah keşke İspanyolca derslerimi yarıda kesmeseydim...

Seslere doğru gittiğimde hem o çan sesinin hem de bağrışmaların kaynağını görüyorum.

Çan sesi o devasa ve bir o kadar da soğuk katedralden geliyor. Bir zamanlar o katedralin yerinde o kadar devasa olmayan çünkü güzellik için devasa olmaya ihtiyaç duymayan bir cami yükseliyordu... Barbarlar Tuleytula'yı istila ettiğinde yok ettikleri ilk şeylerden biri camilerdi... Diğeri de on binlerce kitaba sahip kütüphaneler...

Şimdi Toledo diyorlar ona. Bir zamanların büyük medeniyet merkezi, İslam medeniyetinin zirvesi Tuleytula'ya... Ah sevgili Tuleytula...

Bunları düşünürken bağırışımalar artıyor ve bağıranlara doğru yaklaşıyorum. O soğukta, o rüzgarda, o yağmurda toplanmış yaklaşık 40 kişi...

İspanyolca slogan atmaya ara verip İngilizce slogan atıyorlar. Ellerinde Filistin ve Mağrip ülkelerinin bayrakları olan bir avuç adam orada tüm güçleriyle haykırıyorlar. Etraftakilerden kimi onlara şaşkınlıkla bakıyor kimi merak edip dinliyor ama çoğu ilgisiz...

Endülüs'ün düşen ve Müslümanları katledilen ilk büyük sembolik şehri Toledo'da o devasa katedralin, çan seslerinin, yağmurun, rüzgarın, İspanyol polisinin ve tüm o ilgisizliğin karşısında bir avuç adamın Filistin eylemine tanıklık ediyorum. Onlar ilgisizliğe bozulmuyorlar zira seslerini duyurmanın ötesinde daha başka bir amaçları var: Tarihe not düşüyorlar! Zulme karşı taraflarını ilan ediyorlar. İçimden şöyle geçiyor. Bebekleri bile öldürenler bu yüksek ruhu öldürebilir mi

Sonra da aklıma İsrail'e gık çıkarmayan Arap rejimleri geliyor. Geçmişte Nasır'ın, Kral Faysal'ın koyduğu tavrı koyamayan, teslim alınmış Arap rejimleri... Koca bir "ah" daha...

Toledo'ya çöken o karanlık geliyor aklıma... Endülüs'ü yakıp yıkan, o koskoca medeniyeti yok eden barbarlar aynı şeyi Kazan'da da Balkanlar'da da Kafkasya'da da yapmışlardı. Kala kala bir avuç kalmış Gazze'de şimdi yapılanlar zaten onların tarihlerinin tekerrürü...