Sıkı para politikasının cari işlemler hesabındaki etkileri hafifçe görünmeye başladı. Cari açığın daha makul seviyelere gerilemesi için tüketim ithalatında yavaşlamanın belirginleşmesi gerekiyor
Cari açık, enflasyon ile birlikte Türkiye ekonomisini en fazla zorlayan sorundur. Merkez Bankası'nın ekonomiyi soğutmak için uyguladığı sıkı para politikası henüz enflasyon üzerinde tam etkili olmasa da cari işlemler hesabındaki etkileri hafifçe görünmeye başladı. Türkiye, eylül ayında 1.88 milyar dolar cari fazla verdi. Böylece 12 aylık birikimli cari açık, 56.61 milyar dolardan 51.71 milyar dolara geriledi.
Ara malı ithalatındaki azalma ve turizm gelirlerindeki artış cari işlemler hesabındaki toparlanmayı sağlayan iki ana unsur. Ara malı ithalatı eylülde yüzde 24.2, yılın ilk dokuz ayında ise toplamda yüzde 8.6 yavaşladı. Bu gerilemede enerji fiyatlarının etkisi büyük. Net enerji ithalatında bu yıl 20 milyar dolarlık azalma var. Tüketim malları ithalatının büyüme hızında yıllık bazda belli belirsiz bir yavaşlama var. Tüketim malları ithalatı, toplam ithalat içinde düşük bir paya sahip olsa da, yıllık artış hızı hâlâ yüksek seyrediyor. Cari açığın daha makul seviyelere gerilemesi için tüketim ithalatında yavaşlamanın belirginleşmesi gerekiyor. Şu anda ekonomideki soğuma belirtileri, üretim tarafında tüketime göre daha belirgin şekilde hissediliyor.
REZERV ARTIŞI 26 MİLYAR
Cari açığın finansmanına bakıldığında Türkiye'nin 2022'nin ilk dokuz ayına kıyasla 2023'ün aynı döneminde 10 milyar dolar daha fazla uluslararası sermaye çektiği görülüyor. Ancak, bu paranın çoğu sıcak para diye tabir edilen kısa vadeli girişlerden geliyor. Doğrudan yabancı yatırım girişleri bu yıl cılız. Ekonomi politikalarına yönelik belirsizliğin azalmasının etkisiyle Türkiye'nin CDS (risk primi) puanı bu yıl 700'lü seviyelerden 350'nin altına geriledi. Ülke risk priminin daha da azalması bekleniyor. Bu senaryo gerçekleşirse, Türkiye 2024'te daha fazla uluslararası yatırım çekebilir.
2022'de yüksek seyreden net hata ve noksan kalemi, bu yılın ilk dokuz ayında oldukça geriledi. Merkez Bankası rezervleri ise güçleniyor. Eylülde rezervler 7.7 milyar dolar artış kaydetti. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden bu yana rezervlerdeki toplam artış 26 milyar doları buldu.
KONUT PİYASASINDA SOĞUMA
Konut piyasası, faiz oranlarına en duyarlı olan alanların başında yer alıyor. Haziranın ilk haftasında yüzde 18 civarında olan konut kredisi faiz oranları, son haftalarda yüzde 45'e yükseldi. Faizdeki sıçrama, konut satışlarını vurdu. Ekimde konut satışları yüzde 8.7 oranında düşüş kaydetti. Ocak-Ekim 2022'de Türkiye'de toplam 1 milyon 160 bin konut satılırken, bu yılın aynı döneminde satışlar 994 bine geriledi. Konut satışlarındaki düşüş kendini en çok ipotekli satışlarda gösteriyor. 2013-2022 dönemini kapsayan 10 yıllık süreçte Türkiye'de ipotekli konut satışlarının payı, yüzde 30 oranındaydı. Bu yılın ilk dokuz ayında oran yüzde 16'lara geriledi. Ekimde ise oran yüzde 5.9 olarak gerçekleşti. 2018'deki kur şokundan bu yana kaydedilen en düşük oran. Sonuç olarak, ekonomik soğumanın talep tarafında kendini en net konut piyasasında gösterdiğini söyleyebiliriz.
KRİTİK HAMMADDELER YASASI
Teknolojik gelişmeler ve yeşil dönüşümün bir yansıması olarak nadir toprak elementlerine olan küresel talebin önümüzdeki yıllarda katlanarak artması bekleniyor. Çin hem kendi topraklarından çıkarma, hem de başka coğrafyalardaki kaynaklara erişim açılarından nadir toprak elementlerinde oldukça baskın bir oyuncu. Batılı ülkeler ilerleyen yıllarda Çin veya jeopolitik olarak riskli sayılabilecek başka ülkelere kritik hammaddelerde aşırı bağımlı olmamak için çözüm arayışı içinde. AB, bu hafta Avrupa Kritik Hammaddeler Yasası üzerinde geçici bir anlaşmaya vardı. Yasanın sunacağı teşvik ve destekler sayesinde AB'nin aralarında kobalt, galyum, nikel ve lityumun da bulunduğu 34 kritik hammadde için yıllık tüketimin en az yüzde 10'unu çıkarması, en az yüzde 40'ını işlemesi ve en az yüzde 25'ini geri dönüştürebilecek seviyeye gelmesi hedefleniyor. AB ayrıca bu hammaddeler için ithalat noktalarını çeşitlendirerek herhangi bir üçüncü ülkeye yüzde 65'ten fazla bağımlı kalmamayı amaçlıyor.