Küreselleşmenin değişen yüzü

Güncellemeden geçen küreselleşme ile çok taraflı ticaret anlaşmaları yerini ikili ve bölgesel anlaşmalara bırakıyor. Bu dönem Türkiye için çok yeni fırsatlar sunuyor Küreselleşme, 1980-2008 yılları arasında altın çağını yaşadı. Uluslararası ticaret hacmi katlanarak artmış, uluslararası sermaye akımlarının önündeki engeller büyük oranda kalkmış, küresel üretim ağları dünyanın dört bir yanını sarmıştı. Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra başta Rusya olmak üzere eski komünist ülkeler 'şok terapisi' yöntemiyle liberal ve küresel düzene geçiş yapmışlardı. Çin'in Dünya Ticaret Örgütü'ne üye olmasıyla çok taraflı ve kurallara dayalı ticaret sistemi yeni bir boyut kazanmıştı. Ekonomide hiçbir değişkentrend sürekli yükselmez veya düşmez. Hayatın normal akışına ve ekonomin kanunlarına aykırı bir şey bu. Küreselleşme de bundan azade değil. 2008'deki finans krizi, küreselleşmeye ivme kaybettirdi. Sonrasında gelen ticaret savaşları, Brexit, mülteci krizi ve koronavirüs salgını gibi gelişmeler, küreselleşme trendini tersine çevirdi. Son darbe Rusya'nın Ukrayna'yı işgal girişimiyle geldi. BÜYÜK GÜNCELLEME Uluslararası ticaretin küresel ekonomiden aldığı pay, 2008'de yüzde 61 ile tarihi zirveyi görmüştü. Sonrası düşüş. 2020'ye geldiğimizde oran yüzde 52'ye indi. Net doğrudan yabancı yatırımlarının küresel GSYH'ya oranı 1970'te sadece yüzde 0.5'di. 2007'ye geldiğimizde yüzde 5.3'e erişti. Sonrası yine düşüş. Doğrudan yabancı yatırımlar öylesine kurudu ki bu oran yüzde 1.3'e geriledi. Son 15 yılda ticaret anlaşmalarının yerini ticaret savaşları, yabancı yatırımların yerini yaptırımlar aldı. Küreselleşmenin sonu mu geldi Hayır, dünyanın halen küreselleşmeye ihtiyacı var. İnsanların ve şirketlerin ihtiyaçlarından ve alışkanlıklarından vazgeçmesi kolay değil. İklim değişikliği ve yoksulluk gibi küresel koordinasyon olmadan çözülmeyecek sorunlarımız var. Küreselleşme şu an güncellemeden geçiyor. Çok taraflı ticaret anlaşmalarından ikili ve bölgesel anlaşmalara kayış yaşanıyor. Her koşulda uygulanacak ultra liberal politikalardan ziyade, ülkeler korumacı politikaların ve sermaye kontrollerinin ağırlığını arttırıyor. Küreselleşme aşırıya kaçmıştı. Şimdi bir nevi aşırılıklar törpüleniyor. Ülkeler de bu yeni sürece adapte olmaya çalışıyor. KORUMACILIKTA YENİ PERDE Çin bu değişimi en derin yaşayan ülkelerden biri. Trump'ın ardından ABD'nin Çin'e karşı ticaret savaşını sonlanacağını düşünenler vardı. Başkan Biden, liberal ekonominin ve küreselleşmenin kurtarıcısı olarak gösteriliyordu. Öyle olmadı. Biden, Trump döneminde Çin'e uygulanan gümrük vergisi artışlarını geri çekmediği gibi, korumacı politikalarda vites artırdı. Yüksek teknolojili ürünlere lazım olan nitelikteki çiplerin üretimi için kullanılan kritik ara mallarının Amerikan şirketleri tarafından Çin'e satılması, ABD Ticaret Bakanlığı'nın iznine bağlandı. Bununla da bitmedi. ABD, Çinli çip üreticilerinde çalışan Amerikan vatandaşlarının bu görevlerinden istifa etmelerini 'kibarca' istedi. Bu kibar ricaya uymayanların Amerikan vatandaşlıklarını kaybetme riski var. Çin'in çip alanındakini gelişimini engellemeye çalışan ABD, bir taraftan da kendi çip üreticilerini desteklemek için 52.7 milyar dolar büyüklüğünde teşvik paketi açıkladı. Temmuz