Dünya fosil yakıtlardan temiz enerjiye geçişi çok ağırdan alıyor. Son yıllarda AB ülkeleri ardından da ABD'nin yeşil enerji teknolojilerine sağladığı teşvikler, fosil yakıtlardan çıkışı hızlandıracaktır. Ancak kısa ve orta vadede fosil yakıt fiyatları yine ekonomileri etkileyecek
Bugüne kadar, fosil yakıt kullanımının ne zaman zirve yapacağı ve daha temiz enerji kaynaklarına geçişin ne zaman gerçekleşeceği konusunda yüzlerce bilimsel çalışma ve rapor yayımlandı. Ancak, bu tahminlerin çoğu başarısız oldu. Net bir tahmin yapmak elbette ki kolay değil. Enerji dinamiklerini etkileyen birçok değişken var. Ancak kesin olan bir şey var ki, o da dünyanın fosil yakıtlardan temiz enerjiye geçişi çok ağırdan alması.
Fosil yakıtların tahtından inme tarihinin yaklaştığına dair net işaretlerin ortaya çıkması, umut verici bir gelişme. Uluslararası Enerji Ajansı'nın bu hafta açıkladığı tahminler, bu değişimin 2030'a kadar gerçekleşebileceğine işaret ediyor. Son yıllarda önce AB ülkelerinin ve ardından ABD'nin yeşil enerji teknolojilerine sağladığı teşvikler, fosil yakıtlardan çıkışı hızlandıracaktır.
Dünyanın en büyük enerji tüketicisi olan Çin de yeşil enerjiye geçiş noktasında önemli adımlar atıyor. Ayrıca, uzun yıllar boyunca içten yanmalı motorlardan çıkışa ayak direyen otomotiv endüstrisinin de nihayet bu tutumundan vazgeçtiğini görüyoruz. Ancak, bu ülkelerin ve çokuluslu şirketlerin çoğunun geçmişteki çelişkili tavırlarını ve göz boyama girişimlerini da unutmamak gerek. Bu dönüşüm bu kadar geç olmayabilirdi.
ENERJİ FİYATLARINDA TREND SONU
Fosil yakıtların kullanımının gerilemeye başlaması, bu enerji kaynaklarının aniden kaybolacağı anlamına gelmez. Rusya-Ukrayna Savaşı'nın hatırlattığı üzere, kısa ve orta vadede fosil yakıt arzı ve fiyatları ekonomileri etkilemeye devam edecek. Avrupalı ülkelerin, kömür madenlerini kapatma taahhüdünün ardından savaş sonrası nasıl ani bir dönüş yaptıklarını hatırlayalım. Son haftalarda petrol fiyatlarının yeniden kafasını kaldırması, kendini enflasyonda hemen hissettirdi. Petrol fiyatlarının etkisiyle ABD'de enflasyon hafif de olsa sürpriz yaptı. Grafikten de anlaşılacağı üzere, enerji ve diğer emtia fiyatlarındaki düşüş eğilimi şu an için sona ermiş gibi görünüyor. Gelecek yıl küresel ekonomik büyümenin bu yıla göre daha canlı bir seyir izlemesi bekleniyor. Bu nedenle, emtia fiyatlarının önümüzdeki aylarda bazen artabileceği, bazen de yatay bir seyir izleyebileceği öngörülüyor. Bu durum, birçok ülkede enflasyonun 2024'te merkez bankalarının hedeflediği oranların üzerinde gelme olasılığını artırabilir. Bu senaryonun gerçekleşmesi durumunda, Fed ve ECB gibi büyük merkez bankaları, faiz indirim sürecine 2024 yılında başlamayabilirler.
ŞİRKET KÂRLILIĞINDA REKOR YIL
2022 yılı şirketlerin performansı açısından oldukça parlak bir yıldı. İhracat rekor üstüne rekor kırarken, yüksek enflasyonunda da etkisiyle cirolardaki artış oranı yıllık bazda ortalama yüzde 118 artmıştı. Negatif reel faiz oranları ise şirketlerin finansman maliyetlerinin düşmesini beraberinde getirmişti. TÜİK ve TCMB tarafından yayınlanan sektör bilançoları raporu, tüm bu gelişmelerin şirket kârlılıklarına yaradığını gözler önüne seriyor. 2022'de üç farklı kârlılık göstergesinde de 14 yıllık (2009-2022) dönemi kapsayan serinin en yüksek seviyelerine çıkılmış. Toplam net dönem kârı 2021 yılına kıyasla yüzde 423 oranında artış sergileyerek 1 trilyon 511 milyar TL'ye ulaşmış.
17 sektörden 15'i 2022'yi net kâr ile kapatırken, gayrimenkul faaliyetleri ve eğitim sektörleri zarar etmiş. Kârlı sektörlerde yüksek kârlılığın büyüklüklerine göre her şirkete homojen dağıldığını söyleyemeyiz. Veri seti buna dair bilgi sunmasa da piyasadan gelen anekdotlar kârlılığın dengesiz biçimde dağıldığına işaret ediyor. Verimlilik, üretim, ihracat ve istihdam artışı için reel sektörün katkısının ne denli kıymetli olduğunu hatırlatmaya gerek yok. Girişimcilerin gösterdikleri çabanın ve sırtlandıkları riskin karşılığını almaları gerekiyor. Ama herkes de kabul edecektir ki, 2022'ye ait kârlılık oranları normal değil. Yüksek enflasyon ve negatif reel faiz oranları bu anormalliğin baş sorumluları. Bu şartlar altında elde edilen kârlar maalesef gelir dağılımını bozmakla kalmıyor, verimlilik artışına da dönüşmüyor. Çünkü bu tip bir kârlılık, verimliliği artırma potansiyeli olan yatırımları teşvik etmiyor. Şirketler, makro dengenin şaştığı ve belirsizliklerin arttığı ortamda faaliyet dışı alanlara yöneliyorlar. Rakamlar da bunu teyit ediyor. Şirketlerin iş kollarından elde ettiği faaliyet kârları (2,4 trilyon TL) ile kambiyo işlemlerinden elde ettikleri (2,2 trilyon TL) neredeyse kafa kafaya. Daha sağlıklı bir şekilde büyümek, kârlılığı bereketli kılmak ve gelir dağılımını düzeltmek için öncelikle enflasyon oranını düşürmemiz gerektiği çok net.