Kraliçe II. Elizabeth ve uzun ömrünün sırrı

Kraliçe II. Elizabeth'in bu denli uzun yaşamasını, başı dolmakalemiyle bile derde girebilen sevgili Oğlu Charles'a bağlıyorum. Kraliçe'yi bu kadar yıl hayatta tutan sırrın "Bu kadar yükle ne yapar bu çocuk Ya bu çocukla bu ülke ne yapar" endişesinden tevellüt ettiğine yemin edebilirim ama ispat edemem. Gerçekten, bir an empati yapın lütfen. 1) İmparatorluğunuz "üzerinde güneş batmayan topraklar" döneminden güçlü parlamentosu olan demokratik monarşi kıvamına geçerken, bu değişimde hem etken hem tanık olan aşırı sorumluluk sahibi bir kraliçe olsanız, 2) aileniz sadece aile değil, duygusal değişimleri, zaafları, tercihleri ve karakter özellikleri ile aynı zamanda patlaması muhtemel düdüklü tencere seti olsa, 3) sadece yapılanların değil yapılmayanların da kritik ve hayati olduğu bir konumda olsanız, 4) dayatmadan yönetmenin sihrine sahip olması gereken bu makamın veliahtı da oğlunuz Prens Charles olsa, siz de ülkenizin geleceği adına duyduğunuz endişe yüzünden ölemezsiniz. Latife elbette ama içinde gerçeklik payı yok değil. Bu arada, yok, hanedanlığa ya da monarşiye hayran falan değilim, cumhuriyet iyidir. Ancak şöyle düşünüyorum. Ve bu kısmı latife değil. Bugün İngiltere'de, 'muhafazakar' parti lideri bir 'kadın' olarak Liz Truss'un kurduğu kabinedeki üst düzey pozisyonlara Kürt, Hint, Sierra Leoneli ve Ganalı siyasetçiler atanabiliyorsa bunun bir nedeni de imparatorluk birikimi ile parlamenter demokrasi arasında kıyılmış olan nikahın sağlamlığıdır. Bu evliliğin, içinden güçlü teamüller çıkacak kadar uzun sürmüş olması da II. Elizabeth'in seçtiği tarz-ı siyasetle mümkün oldu. Aynı nedenle bu kabine ile karşılaşan hiçbir aklı başında İngiliz "İngiltere buna hazır mı" diye sorma gereği duymadı. Liz Truss'un kabinesinin ne anlama geldiği ile ilgili başarılı bir makale için Yunus Emre Erdölen'in Serbestiyet'te yer alan 7 Eylül 2022 tarihli yazısını okumanızı öneririm. Bakalım dolmakalemiyle bile kavga edebilen ve kendisiyle tokalaşmak için sıraya giren insanlardan siyahi olanı atlayıp 'beyaz' olanla tokalaşmaya devam eden III. Charles annesinin becerisini sergileyebilecek ve bıraktığı mirası sürdürebilecek mi "EŞİTLİK" MONARŞİLERİN İYİ OLDUĞU BİR ALAN DEĞİL Dünya üzerinde çoğulcu demokrasiyi lafta değil eylemde pratiğe dökebilen; farklı etnisite, renk, din, milliyetten olanları şeffaf ve rıza yönetimine dayalı siyasi, hukuki ve ekonomik süreçlere entegre edebilen pek fazla ülke yok. İngiltere demokratik teamüller bakımından pek çok Batılı liberal demokrasiyi sollayıp geride bırakabiliyor. Bir yönetim zaafiyeti, hızda, etkinlikte ve verimlilikte bir düşüş sağlamadan yapabiliyor bunu. Pandemide vatandaşı olmayan insanlara bile sadece talep ettikleri için sembolik olmanın çok ötesindeki miktarlarda nakdi yardım yapıldı bu ülkede misal. Bizdeki 'trend' ifadeyle söylersek, 'rafları da dolu'. Ancak sınıfsal eşitsizlik meselesi bu ülkenin iyi olduğu konulardan biri değil. Ya imparatorluk bakiyesini ve 'gelenekleri' korumanın böyle bir 'yan tesiri' olduğundan ya da hayatın olağan akışı biraz öyle olduğu için. Sonuç itibariyle bu perspektif Kraliçe'nin cenaze törenine de yansıdı. Önce pek tabii haklı ama son derece katı kurallar kondu. Ülkedeki büyükelçiliklere cenaze protokolünü içeren mesajlar gönderilerek cenazeye katılacak devlet ve hükümet başkanlarından 'mümkünse' özel uçak yerine tarifeli uçak kullanmaları istendi. Özel uçakla seyahat etmekte ısrarcı olan liderlerin Londra'da "daha az yoğunluktaki havaalanlarına" yönelmeleri gerektiği kaydedildi. Helikopter kullanımı engellendi. Liderlerin makam aracı yerine tören alanına kendileri için tahsis edilen otobüs ile ulaştırılacakları belirtildi. Hemen hepsi, küresel ısınma, iklim değişikliği ve kirlilikle mücadele kadar, Londra'daki gündelik hayatı alt üst edebilecek devasa bir trafiğe yol açmama hassasiyeti ile ilgili kurallardı. Ancak kurallar ağırdı. Herhalde en fenası ise lider ve eşine sadece rakamla 1 yazı ile 'bir', evet sadece bir kişinin eşlik edebileceğini bildiren kuraldı. Her yere 'ordu' misali bir kalabalıkla 'çıkarma' yapan üçüncü dünya ülkesi liderlerinin Aşil topuğu hedeflenmişti sanki. Eğer cenaze törenine katılmak istiyorlarsa ağır bir ego sarsıntısıyla baş etmeleri gerekiyordu o liderlerin. Malum her ülkenin de "Otobüs çok güzeldi, sohbet ettik" diyen Justin Trudeau stili 'egoda hafif tevazuda ağır' lideri yok. Buraya kadar olanlar, pek değerli geleneklerini 'feodal kalıntı' diyerek çöpe atmama ve aynı zamanda medeni ve uygar bir ülke olma azmini realize etmekte de kararlı olma halinin yansıması olabilirdi. Gelenek