Haksızlıklara karşı takınılacak müspet tavır

Hayat, farklı olaylar, haller, yaşantılar, türlü vakıalarla dolu bir çizgi. İnişli bir serüven. Acılı, tatlı bir olaylar yumağı.Sağlık, afiyet, saadet bir tarafta. Hastalık, musibet, doğum, ölüm başka bir yüzü. İyinin, kötünün karmaştığı bir bulmaca da oluveriyor. İnsanoğlu bütün bunlarla her gün ev her an yaşamak, hemhal olmak, bazen hazmetmek, bazen sineye çekmek, bazen kabullenmek, bazen de aşmak zorunda. Bütün durumlar karşısında insanın "lisanı" onun aynası, mizacı ve karakterinin dili, ölçüsü ve göstergesidir. "Lisanı insan aynıyla insan" öz deyişi buna işaret ediyor. Özellikle Risale-i Nur talebeleri her hallerinde ağızlarından çıkan söz, ifade, beyan, hitap ve kelimelere dikkat etmek durumundadırlar. Bu konuda en güzel örnek Risale-i Nurlarda ve Bediüzzaman hazretleridir. Her türlü olumsuzluk ve anormal şarta rağmen sabırlı, akıllı, makul ve müspet olmak üstün dava insanlarının fazilet göstergesidir. Ceberut devrin memurlarına, camide, namaz esnasında Hz. Üstada, yaptırılan bir densizlik ve olumsuzluğa karşı Üstadın tavrını iyi anlayıp okumak gerek. Sabır, nezaket, haksızlığa karşı hakkın savunulması ve sessiz kalınmaması çok önemli. Başka bir önemli konu da, haksızlığı yapanların hareketine, zulme ve densizliğe de bigane kalmayarak: "Fakat Cenâb-ı Hak, beni böyle yılanlarla uğraşmaya mecbur etmiyor." Karşılığıyla, yaptıkları hareketin kabullenilemez olduğunu yüzlerine vuruyor. Sessiz kalmıyor. Kitaptaki orijinal ifade şöyle: "Said'in lisanında, Kur'ân'ın tezgâhından gelen bir elmas kılınç varken, elindeki kırık odun parçasıyla müdafaa etmez; belki o kılıncı böyle istîmal edecektir." Fakat jandarmaların akılları başlarında olduğu için; hiçbir devlet, hiçbir hükûmet namazda, câmide, vazife-i dîniye bitmeden ilişmediği için, namaz ve tesbihatın hitamına kadar beklediler. Memur bundan kızmış; "Jandarmalar beni dinlemiyorlar" diye kır bekçisini arkasından göndermiş. Fakat Cenâb-ı Hak, beni böyle yılanlarla