Davada sabit kadem olmak

Bir ihsanı ilâhî tarafından omuzlara yüklenen Risale-i Nur davasında "SABİT KADEM OLMA"nın hem ağır bedelleri, hem de akıllara sığmayacak mükâfat ve neticeleri vardır.Çünkü: "Risale-i Nurun bu dehşetli zamandaki kazandırdığı iki netice. "Birinci: Sadâkat ve kanaatle Risale-i Nur dairesine giren, imanla kabre gireceğine kuvvetli senetler var." "İkinci: Risale-i Nur dairesinde, ihtiyarımız olmadan, haberimiz yokken takarrur (karar kılınmış) ve tahakkuk eden şirket-i maneviye-i uhreviye cihetiyle herbir hakikî sadık şakirdi, binler diller ile, kalpler ile dua etmek, istiğfar etmek, ibadet etmek ve bazı melâike gibi kırk bin lisan ile tesbih etmektir." "Bu gibi netice içindir ki Risale-i Nur Şakirdleri, hizmet-i Nuriyeyi velâyet makamına tercih eder, keşif ve kerâmâtı aramaz ve ahiret meyvelerini dünyada koparmaya çalışmaz ve vazife-i İlâhiye olan muvaffakıyet (başarı) ve halka kabul ettirmek ve revaç vermek ve galebe ettirmek ve müstehak oldukları şan ü şeref ve ezvak (zevklere) ve inayetlere mazhar etmek gibi kendi vazifelerinin haricinde bulunan şeylere karışmaz ve harekâtını onlara bina etmezler. "Vazifemiz hizmettir; o yeter" derler." (KASTAMONU L., MEK.NO: 160) Bu hakikatlere sadakatle, tereddüt, tembellik etmeden mukaddes davada devam etmek. Dostluk, muhabbet, himmet ve gayretin güzelliklerini insanlarla paylaşmak. Müspet hareket, mantık, tefekkürle davada sadakat. Bütün içtenlikle "ŞAHS-I MANEVİ" dairesinde kalmak. Kırmadan, kırılmadan, küsmeden, küstürmeden, haysiyet ve onurla davada "SABİT KADEM" çizgisinde kalabilmek. Gıdası "ÇİLE" olan Bediüzzaman. Bir milletin değil, ümmetin dertlerine katlanan "SAHİBÜZZAMAN!" Davası uğruna: yardan, yarandan, vatanından, dostlarından uzak olup hasretle yanan "BİD'ATÜZZAMAN!" Talebelerine, millete, ümmete böyle bir yol ve emanet bırakmıştır. Seksen dört senelik ömür; iki buçuk sene esaret, yirmisekiz sene sürgün, tutuklama, baskı ve zulümler! Neticede; dünyaya yayılan "NUR HAREKETİ; NURCULUK!"