Tarif ediciler

Kâinatta her şey, Allah (cc) kudretiyle, azametiyle, isimlerinin tecelli ve tezahürleriyle ihtişamlı, intizamlı, hikmetli, sanatlı yaratmış, mucizeleriyle donatmış mükemmel, muhteşem eserleridir.Her eser, kendine has lisanla, işaretle, güzellikle sahibini anlatıyor. İnsanların yaratıcısını tanıması için akıl ve şuur verilmiş. Kendisine verilen duygular, hissiyatlar ve latifelerle yaratılış mucizelerini tefekkür etmesi gerekir. Gördüğümüz mucizeler, yaratan Rabbimize imanla teslim, tevekkülle ibadet etmemizi ders veren tarif edicilerdir. Sema âlemlerine denk tutulan arzımız, hayattar mahlûkatıyla, faaliyetleriyle, intizam içendeki renkli, ziynetli, intizamlı çiçekleriyle Rabbimizin icraatını, isimlerini, sıfatlarını, sanatlarını teşhir edip tanıtmaktadır. "Hem madem bahar faslında, zeminin dar sahifesinde, hatasız yüz bin kitabı birbiri içinde yazan bir kalem-i Kudret, gözümüz önünde yorulmadan işliyor." Bu kitapların sayfaları, satırları, cümleleri binlerce manalarla, taklidi mümkün olmayan mühürler, mucizelerle doludur. İntizamla işleyen faaliyetlerin her biri kendi âlemindeki mucizelerle sahibini anlatıyorlar. Üzerlerinde taşıdıkları eserler, mühürler, deliller, mektuplar, tecelli eden harika sanatlar, tezahür eden güzellikler, sayısız ölçüleri, hikmetli faaliyetler, ihsan edilen nimetlerin zenginlikleriyle Allah'ın kudretini ve azametini anlatıp söylüyorlar. "Hiçbir şey yoktur ki; O'nu hamd ile övüp tesbih etmesin." hakikatiyle bahar bütün güzelliğiyle Rabbimizi tanıtıyor, zikrediyor, haşrin numunelerini ve tevhid delillerini konuşturuyor. Prof. Dr. Ali Nihat Tarlan'ın meşhur hikâyesi "Nerdesin boyacı" düşündürücüdür. Bir abide açılıyordu. Üzerini örten perde, kıvrım kıvrım sıyrıldı. Güzel san'at eseri, hayran gözlerimiz önünde yükseldi. Küçükken babamın anlattığı bir hikâyeyi hatırlayıverdim: Bahar zamanı imiş. Dağıstan'da bir yolcu köyden köye giderken, bir dağ eteğine varmış. Bakmış kırmızı, mavi, sarı, mor, pembe, beyaz çiçekler bu tepenin yamacını kaplamış. Hafif rüzgârlar ile dalga dalga köpüren bu renk, ışık tufanı yolcuyu bir yıldırım gibi bir anda çarpmış, neler olmuş o anda, kim bilir neler olmuş; başlamış