Buğday ya da himmet

Bahar günü güneş görünüp kayboluyor, bulutlardan serpiştirilen kırk ikindi yağmurları bereket ve rahmet tanecikleri halinde dökülüyordu.Yağmur havası ile bahar kokusu ruhumuzu sevinçlerle gökyüzünün maviliklerinden arzın zümrüt yeşilliklerinde gezdirip, ferahlatıyordu. Rabbimin (cc) her yerde tezahür eden azameti, kudreti, hikmeti ve isimlerinin tecellileri, tebessümleri, güzellikleri insanı tarifi imkânsız tefekkür ummanlarına alıp götürüyor, bu mevsimde. Arkadaşımızın işyerine uğrayınca bahar hayali ve güzellikleri, zaman, saat, mevsim dışarıda kalmış gibiydi. İçeride ateşli konuşmalar, tartışmalar devam ediyordu. Oradaki yaşlı adamın dünyalık sohbet ilgisini çekmemiş olacak ki etrafına bakındı. İşitme cihazını kulağına yerleştirdi. Ceketini düzeltti, ayağa kalktı "Ben gidiyorum!" dedi, tartışmanın en heyecanlı yeriydi. Kimse aldırış etmedi. Yaşlı adam, selamsız gitmek istemedi, tekrar: "Ben gidiyorum. Bir şey istiyor musunuz" diye sorunca, "Ben istiyorum!" dedim. Tanımadığı birinden gelen bir istekti. Emin olmak için merakla dönüp bana baktı. Sakin bir tavırla: "Evet, istiyorum"dedim. O bana: "Ne istiyorsun" dedi. Bu soru, Bediüzzaman'ın Afyon Hapsine girdiği zaman Haşim Hoca ile konuşmasını hatırlattı. Haşim, 1922 doğumlu, 210 cm boyunda, iri cüsseli, gösterişli, dirayetli, otoriter, cesur, genç bir insanmış. Cinayet suçundan idamla yargılandığı Afyonkarahisar Cezaevinde bu vasıflarıyla kısa zamanda "Dam Çavuşu" tabir edilen tüm mahkûmlardan sorumlusu unvanını almış. Cezaevinin iç düzeni, asayişi ve otoritesi ondan sorulurmuş. Bediüzzaman giyimiyle, duruşuyla, vakarıyla yaşlı bir âlimin cezaevi kapısından içeri girmesiyle Haşim ve yanındakiler gayriihtiyari ayağa kalkmışlar. Üstad, önceden hazırlanmış, idari katta bulunan revire geçmiş. Arkasından Haşim, Bediüzzaman'ın yanına revire gitmiş ve kapıyı çalıp içeri girmiş. Ayakta saygı ile durup Üstada bakmış. Yaşlı, zayıf, mübarek, kimsesi olmayan bir insanın vaziyetini görünce üzülmüş. Bir an bakışmışlar. Haşim, Üstada: "Ne istiyorlar bu gaddar zalimler senden" demiş. Bediüzzaman: "Onlar benden lanet (beddua) istiyor, ben kimseye lanet etmemişim!" demiş. Kapıdan içeri giren uzun boylu, rahat tavırlı, tanımadığı genç bir delikanlı olan Haşim'e bu sefer de Üstad sormuş: "Peki sen ne istiyorsun" deyince Haşim, ne diyeceğini bilemediğinden cevap verememiş! Bir an sükût ve sessizlik olmuş. Üstad, elini kendi göğsüne koyarak Haşim'e "Safa geldin." diyerek bu kısa karşılaşmaktan sonra çıkmasına izin vermiş. (M. Karahisar, Y.A. 25.12.2013) Üstad, ertesi gün Haşim'i çağırtmış: "Dün sen bana bu gaddar zalimler senden