53. yıla adım atarken Yeni Asya

Bediüzzaman Hazretleri Barla'ya 1927 yılında cemreler düşerken bahar müjdeleriyle teşrif etmişti.Dünyayı sarsan inkâr karanlıklarına ve zulümat fetretlerine karşı insanlık, Kur'ân'ın ulvî hakikatlerine ve İslâm'ın iman esaslarına muhtaç durumdaydı. Cennetasa bahar çiçekleri, Barla'da filizlenmeye başladı. Kur'ân güneşiyle o beldenin insanları aydınlanmaya, nura, huzura, huşuya kavuştular. Risale-i Nurlar inci tanesi gibi satırlara dökülmeye başladı. Gecelerde, siyah nur dolu hokkalardan divit gıcırtılarıyla nur hakikatleri beyaz sayfalara yansıyor, gönüllere aksediyordu. Bereketli beldelerde nur haleleri biteviye inkişaf ediyordu. Gönülleri aydınlatan iman nurları, her an her bölgede tecelli etti, her yere ulaştı, yerleşti. Bediüzzaman kalemiyle, Kur'ân'ın sönmez ve söndürülmez manevî bir güneş olduğunu bütün dünyaya göstermeye başlamıştı. Dağda, bağda, bahçede iman, ahlâk, fazilet dersi alan insanlar, Bediüzzaman'a talebe oldular. Saff-ı evveller, rükünler, kâtipler, Nur postacıları... Hayatını Kur'ân dâvâsına adamış, müştak gönüller, "sırran tenevveret" düsturuyla inayet altında olduklarını hissederek korkmadan, yorulmadan, fedakârca, kahramanca gece-gündüz demeden çalıştılar, çalıştılar... Asrın her türlü sorularına cevap veren Kur'ân hakikatlerine ilim, fen, teknik, felsefe, fikir ve düşünce atmosferinde karşı koyamayan fesat şebekeleri zulüm, baskı, hapislerle susturmaya, yıldırmaya, vazgeçirmeye çalıştılar. Kötülüğe her teşebbüs akim, zulüm çaresiz kaldı. Çekilmeye, çekinmeye değil, gayrete, şevke ve heyecana vesile oldu. Bediüzzaman ve talebeleri, mahkemelerde yargılandı. Üniversitelerden bilirkişiler inceledi, raporlar, müdafaalar, sorgular, itirazlar, kararlar zabıtlara geçti. Risale-i Nurlar'ın devletin ve milletin zararına bir şey bulamadılar. Bilâkis Âlem-i İslâm'ın birlik ve beraberliğine, insanlığın hayrına, memleketimize, gençliğin yararına olan Kur'ân tefsirleri olduğu, beraatla sonuçlanan mahkeme kararlarıyla tescil ve tesbit edildi. Haksız ithamlar, iftiralar, yalan beyanlarla Risale-i Nurlar'ı karalama, zihinleri bulandırma gayretlerine karşı Bediüzzaman Emirdağ Lâhikası'nda, "Risale-i Nur, bu mübarek vatanın manevî bir halaskârı olmak cihetiyle, şimdi iki dehşetli manevî belâyı def etmek için matbuat âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim" demek suretiyle bir ihtiyacı nazara vermiştir. Mektubun